Bölüm 27

2.1K 189 156
                                    

Son düzlüğümüzden merhaba :) Geciktim yine birazcık ama sonunda geldim. Normalleşme sürecinde normalleşemeyenler olarak hepimiz perişan haldeyiz, biliyorum. Size uzuun bir bölümle geldim. İyi okumalar :)

***********

"Şu deniz, şu gökyüzü, ay ve tüm yıldızlar şahit olsun ki; bu saatten sonra ecel bile seni benden alamaz. Beni cehennem ateşine de atsan sadece sana yanacağım. ˮ

Bir cümlesi bile göğüs kafesimin içindeki kalbime böylesine takla attırabiliyorken ömrümün sonuna kadar bu adamla ne yapacağımı bilemiyordum. Dudaklarımı aralayabilsem konuşacaktım ancak beynimden ona karşı kurabileceğim, karşılık vereceğim bir cümle bile geçmiyordu.

Siyah sakallarla kaplı yüzünde duran avuçlarımdan birini alıp dudaklarına yasladı. Gözleri kapalı bir şekilde avuç içimi uzun bir şekilde öptüğünde neredeyse içimde havai fişekler atmaya başlamıştı. Sağ avucum muydu dudaklarının hedefindeki, yoksa sol muydu bilemiyordum. Çünkü zihnim hala az evvel kurduğu cümlenin rüzgarıyla oradan oraya uçuşuyordu. Bir de tüm bunlar yetmezmiş gibi öptüğü avuç içim aklımı hepten kaçırmama sebep alacaktı. Ah Tanrım öleceğim galiba!

"Sustuğun vakitlerde bile en çok bana konuş, gözlerin kapalıyken bile yalnız bana bak; tek beni gör. ˮ dedi kısık bir sesle. Gözlerini açtı ve gözlerimiz birbirine tutundu. Yüzünde evrendeki tüm insanları kıskandıracak kadar güzel bir gülümseme vardı. Dudakları iki yana doğru öyle güzel bir açıyla çekilmişti ki Tanrı'nın ellerinden çıkan en muazzam tablonun bu olduğuna emin oldum.

"Benim gibi bir adama, bu cümleleri kurduracak daha başka, tek bir kadın yok koca dünyada. ˮ dedi gülümseyerek. Büyülenmiş gibi bakmıyor olsaydım ben de gülüşüne karşılık verebilirdim ancak o nasıl muazzam bir tabloysa ben de o kadar acemi bir elden çıkmış biblo gibi suratına bakıyordum. Ne söylenebilirdi ki böyle bakan bir adama, böyle cümleler çıkan dudaklara? Bir şey söylememe sahiden gerek var mıydı?

Yüzünde kalan diğer avucumu çekip, onun yerine dudaklarımı yasladım. Öpebileceğim en uzun, en yumuşak ve en dolu şekilde öptüm sakallı yanağını. Ciğerlerime güzel, sıcak kahve kokusu doldu. Derin bir iç çekti. İstemeyerek de olsa yanağından uzaklaştığımda bile sakallarının yarattığı karıncalanma, dudaklarımda yerini koruyordu. Gülümseyerek gözlerine baktım.

"Sen hep böyle susacaksan, ben razıyım. ˮ dedi kaşlarını kaldırarak. Boğazından erkeksi bir kıkırtı yükseldiğinde onu alıp bedenimin içinde saklama hissiyle doldum. Birkaç kere böyle güzel güldüğüne tanık olma şerefine erişmiş olsam da ilk kez gözlerinin bu denli kısıldığını görüyordum. Ne güzel bir kısılmaydı o...

Ellerimi göğsümde birleştirdiğimde o da üzerimdeki ellerini geri çekmişti. Gereksizdi, durabilirdi esasında ancak bir şey demek istemedim.

"Hemen alışma Hancıoğlu. Nadirdir benim susmalarım. ˮ deyip omuz silktim. "Sonra patlaması güçlü oluyor gerçi. ˮ dedim gülümseyerek. Anlamadı, anlıyormuş gibi bakmıyordu, çok farklı bakıyordu. Elini cebine atıp paketini çıkardı. Gözleri hala yüzümden ayrılmazken ben ne yaptığını anlamaya çalışıyordum.

"Şu manzaraya karşı bir rakı sofrası kurulurdu da...ˮ deyip sigarasını ateşledi. Sigaradan çektiği ilk dumanı üflerken kısılan gözleri bile hala benim yüzümdeydi. "Sigara da işimi görür. ˮ dedi kafasını yana yatırarak. Bahsettiği 'manzaranın' ben olduğunu bilmek içimi ürpertse de bozuntuya vermedim.

"Onu da yaparız Hancıoğlu. Tüm zamanlar bizim. ˮ dedim gülümseyerek. Kalan zamanı bilmesem de tümünün ona ait olduğuna emindim. Elimi ona doğru uzattığımda hiçbir şey demeden dudağından çektiği sigarayı bana doğru uzattı. Sigarayı alıp dudaklarım arasına yerleştirdiğimde az önce kalktığım yere doğru yürüdüm. Bacaklarımı sarkıtarak oturduğumda o da yanımdaki yerini almıştı. İkimizin de gözleri gökyüzündeydi. Ben Ali'yi izliyordum ama onun neye baktığını bilemiyordum. Sevdiğim iki adamla birlikte aynı denizi izliyor olmak harika bir histi. Şuan kendime dönüp baktığımda bunun beni hüzünlendirmek yerine mutlu ettiğini hissedebiliyordum.

SemenderHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin