Bölüm 8

2.4K 238 64
                                    


Aniden suratıma kapanan telefonla olduğum yerde kalakaldım. Tekrar pencereden bakmak istesem de Pusat'ın sözleri sanki bir kanundu ve eğer çiğnersem sonsuza kadar mahkum olacakmışım gibi geliyordu. Bende yavaş yavaş adımlarımı oradan uzaklaştırdım.

Saat gece yarısını geçeli çok olmuş ve her yeri ölüm sessizliği kaplamıştı. Mahalledeki kimsenin duyup camlara çıkmaması ya da polise haber vermemesi büyük bir şanstı. Pusat'la konuşalı on dakika oluyordu ki kapının tıklatılma sesiyle adımlarımı kapıya yönelttim. Kapının deliğinden bakınca gördüğüm tanıdık simayla kapıyı yavaşça araladım. İlk defa bu kadar yorgun görüyordum onu. Omzunu duvara yaslamış, sağ elinin güçlü parmaklarıyla şakaklarını sıkıyordu. Kapının açılma sesiyle elini indirip yüzüme baktı.

'İyi misin?' dedi sıkıntıyla.

Kafamı aşağı yukarı sallayıp kapının önünden çekildim. İçeri girip sert adımlarıyla mutfağa doğru ilerledi.

Sandalyelerden birine oturup ceketinin cebinden çıkardığı sigarasını ateşledi. Diğer eliyle şakaklarını sıkıyordu.

'Kahve ister misin? İyi görünmüyorsun.' dedim. Bir anda gözlerini kaldırıp bana baktı.

'Sen neden bu kadar iyisin?' Kuşkuyla bakan gözleri yüzümü süzdü. 'Evinin etrafında eli silahlı adamlar yakalandı. Sen neden bu kadar iyisin?' dedi tekrardan. Aksini görmek istediğinden değil merakındandı bu tepkisi. Omuz silkip yüzüne baktım.

'Çünkü bir şey olmadı.' deyip derin bir nefes aldım. Küllüğe bıraktığı sigarayı alıp dudaklarıma dayadım ve derim bir duman çektim ciğerlerime. Onunsa gözleri sigarayı dayadığım dudaklarımdaydı. Sigarayı tekrar küllüğe geri bıraktım.

'Neler oldu?' sessizliği bölen sesimle kendine gelip gözlerini tekrar ona bakan gözlerime çevirdi.

'Mahalledeki çocuklar bir araçtan şüphelenmiş. Silahlarının olduğunu görünce de arbede çıkmış aralarında. Birini yakalamışlar ama diğerleri kaçmış.' dedi sıkıntıyla. Bıraktığım sigarayı alıp tekrar derin bir duman çekti.

'Depoda şimdi pezevenk. İyi olduğundan emin olmak için geldim. Gidip öğreneyim bakalım kimin itiymiş, dertleri neymiş...' Dişlerinin arasından söylediği sözlerin hemen ardından ilk kimin ateşlediğini bilmediğim ancak ikimizin paylaştığı sigarayı söndürüp ayaklanmıştı. Mutfaktan çıkıp kapıya doğru hareketlendiğinde hızlı adımlarla ben de arkasından gittim.

'Ben de geliyorum.' Aniden verdiğim tepki şuan sırtının kasılmasından ne kadar sinirlendiğini anladığım Pusat kadar beni de şaşırtmıştı. Ancak gitmeli ve buna kimin sebep olduğunu öğrenmeliydim. Eğer konunun ucu en ufak bir şekilde bana değiyorsa bunu ilk ben öğrenmeliydim.

Pusat korkutucu bir yavaşlıkla bana döndü. Kaşları ortasında mezar kadar büyük bir çukur oluşmuş, acı kahve gözleri sinirle kısılmıştı.

'Anlamadım, nereye geliyorsun?' dedi cevabı biliyormuş ama öyle olmamasını umuyormuş gibi.

Portmantodan aldığım ince trençkotumu üzerime geçirdim. Eğilip spor ayakkabılarımı ayağıma geçirirken bir an sert sesiyle irkilsem de belli etmedim.

'Sana bir soru sordum Zeynep!' diye kükredi. Ayakkabılarımın bağcıklarını hızla bağlayıp ayağa kalktım.

'Seninle geliyorum.' dedim gözlerimi kararmış gözlerine dikerek. Tekrar arkasını dönüp kapıyı açtı.

'Canımı sıkma Zeynep. Otur oturduğun yerde.'

Yüzünü görmüyordum ama ne kadar sinirli olduğunu sesinden anlayabiliyordum. Açtığı kapıyı sertçe kapatıp karşısına geçtim.

SemenderHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin