Hepinize merhaba. Çok kötü bir dönemin içerisindeyiz. Dolayısıyla o acının içinde bölüm atmak istemedim. Hala şehit haberleri gelmeye devam ediyor. Rabbim askerlerimizi, polislerimizi tüm kolluk kuvvetlerimizi korusun.
Bölümü pek kontrol etme fırsatı bulamadım. enim çok yakın arkadaşım benim çok yakın arkadaşım. Bölümleri yayınlamadan evvel mutlaka ona atarım, alıcı bir göz ile okur. Ancak bu hafta biraz hasta olduğundan rahatsız etmedim. Umarım kızmaz :) Bölümdeki hataları daha sonra mutlaka dönüp düzelteceğim. Aramıza yeni katılan arkadaşlarımız var. Öncelikle hoş geldiniz, sefalar verdiniz :) Yorumlarınızı geç gördüm ancak mutlaka döneceğim. İyi okumalar.
"Geldik abla.ˮ dedi taksici. Ücreti ödeyip taksiden indiğimde demir kapının başında iki koruma vardı. Prosedür gereği aramızda birkaç konuşma geçmesi gerektiğini bilerek adamlara yaklaşmaya başladım. O sırada bahçeden bana doğru yaklaşan Arif'i gördüm.
"Açın kapıyı.ˮ dedi adamlara yönelik. Adamlardan biri kapıyı açarken ben de içeri girmiştim.
"Hoş geldiniz Zeynep Hanım.ˮ dedi tedirgin bir tonda. Saçları kadar sarı olan kaşları da çatılmıştı.
"Umarım hoş bulmuşumdur Arif. Neler oluyor?ˮ
Arif'le iki katlı eve doğru yürümeye başladık. Bahçede onlarca koruma ve hepsinin elinde uzun namlulu silahlar vardı. Gözlerimi tekrar Arif'e çevirdiğimde elini kaldırıp sıkıntıyla saçlarının arasından geçirdi.
"Bilmiyorum Zeynep Hanım. Akşamüstü bir hışım evden çıktı. Geldiğinde de tek kelime etmeden kendini odaya kapattı. Az önce beni arayıp sizin geleceğinizi haber verdi.ˮ dedi tereddütlü bir şekilde. Kafamı sallayıp adımlarımı hızlandırdım. İlla ki öğrenecektik.
Evden içeri girdiğimizde hiç beklemeden üst kata çıktık. Merdivenlerin tam karşısı boydan boya beyaz bir kapıydı. Arif eliyle kapıyı işaret etti.
"Kadir Abi karşıdaki odada Zeynep Hanım. Bir şeye ihtiyacınız olursa seslenin. ˮ
Arif'in yanından ayrılıp kapıya doğru ilerlemeye başladım. İçimden bir ses içeride göreceklerimden çok hoşlanmayacağımı söylüyordu. Beyaz kapının önüne geldiğimde hiç beklemeden kulpunu tutup aşağı doğru indirdim.
Kapıyı açar açmaz yüzüme vuran keskin alkol kokusuyla yüzümü buruşturdum. Kendim birkaç saat önce alkol almış olmama rağmen bu derece kokusunu alıyorsam Kadir'in fıçıyla alkol tüketmiş olması gerekiyordu.
Birkaç adım atıp kapıyı ardımdan kapattım. Kadir tam karşımda tekli siyah bir berjerde oturuyordu. Önünde bir sehpa vardı. Üzerinde birkaç şişe, bir tabanca, ağzına kadar dolu bir küllük vardı. Aldığım keskin alkol kokusunu yok sayarak Kadir'e doğru ilerlemeye başladım. Gözleri elinde tuttuğu kadehteydi. Yüzünde aptal bir gülümseme vardı ki bu hiç hayırlı değildi.
"Kadir.ˮ dedim aramızdaki mesafeyi koruyarak. Gözlerini takılı kaldığı kadehten kaldırmadı ancak duyduğunu belli edercesine kafasını salladı. "Ne bu halin? ˮ
Gözlerini ağır ağır bana doğru kaldırdı. Yüzünde gördüğüm ifadeyle kaşlarım çatıldı.
"Seni aradım ama telefonun kapalıydı. Sonra kalktım evine geldim. Kapıda bekledim ama çıkmadın. ˮ dedi alay dolu bir şekilde.
"Telefonum açıktı ama çekmemiş olmalı. Mina'nın doğum günü için Pusat'ın evindeydim. Sen niye gelmiştin? ˮ
" Hep böyle ortadan kaybolur musun? ˮ diye sordu gözlerini kısarak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Semender
AksiKarşımdaki sandalyede elleri arkadan kalın halatlarla bağlı olan adamın acı kahve gözlerine baktım. Zira kendileri bu cılız bir ampulün aydınlatmaktan ziyade sadece göz kırptığı izbe mekanın içinde hedefinden hiç şaşmadan benim gözlerime dikilmişti...