24. Bölüm

288 57 2
                                    

Medya:Nil

Gözlerimi açtığımda burnumda maske, ellerimde birisinin elleri, gözlerimde 1000 ton ağırlık vardı. Ne kadar çok açmaya zorlarsam o kadar çok aşağı çekiliyordu sanki gözlerim. Ellerimdeki eller kıpırdamaya başlamıştı. Hissediyordum ama tepki veremiyordum. Yorgundum. Sanki günlerdir uyumamış gibi hiasrettim uykuya. Sanki günlerdir tonlarca yük taşımışım gibi susuzdum. Kulağıma sesler geliyor ama hiç birisini seçemiyordum. Saçlarımı okşuyordu birisi. En son hatırlamaya çalıştığımda başıma demir sokmuşlar gibi zonklamaya başlamıştı. Ve şu anda... Şu anda aynı şey oluyordu. En son Yiğit beni o depoda yalnız bırakıp gidiyordu. Dumanlar... Dumanlar yükseliyordu. Savaş'ın deposunda yangın çıkmıştı. Savaş'ın deposunda yangın çıkarmışlardı.

"Geçti güzelim." Dedi tanıdık bir ses. Hem tanıdık hem de huzur vericiydi. Konuşmasını istiyordum. Hiç susmamasını istiyordum.

Ellerimden ellerini çektiğinde görmüştüm onun yüzünü. Savaş'tı ellerimi tutan. Savaş'tı saçımı okşayan. Savaş'tı bana geçtiğini söyleyen.

"İyisin."dedi ayağa kalkarken. Gitmesini istemiyordum.

"S-su." Dedim maskeye rağmen. Ama duymuştu sesimi. Beni orada ne hale gördüğünü bilmiyordum. Ama yine de bulmuştu beni. Yine gelmişti. Yine bırakmamıştı peşimi.

Uzanıp bardağı doldurduktan sonra ensemden tutup kaldırmaya çalıştı beni. Dokunuşu şifa niyetindeydi bana. Sanki bütün yaralarını sarmak istiyormuş gibiydi.

Enseme dokunduğunda çok fazla bir şekilde acı hissetmiştim. Çıkardığı sesler onun bunu anladığını gösteriyordu.

"Kahretsin unutmuşum." Elini hızla ensemden çekerken ben de yataktan destek alarak doğruldum. Maskeyi çıkardıktan sonra suyu yavaş yavaş içmeye başladım. Sanki günlerdir burada hiçbir şekilde yemek vermemişler gibi aç hiç su vermemişler gibi doyumsuzdum suya.

Buraya nasıl geldiğimi,burada kaç gün kaldığımı, beni buraya nasıl getirdiğini, beni nasıl bulduğunu, her şeyi sormak istiyordum ona.

Suyu bitirip bardağı ona uzattığımda ellerimin titrediğini fark ettim. Kontrol edemiyordum. O da bunu fark etmiş gibi konuşmaya başladı.

"Çok fazla dumana maruz kaldığın için diyor doktorlar." Dedi gözlerini yere dikerken. Korkmuştu. Bana bir şey olmasından benim ölmemden beni kaybetmekten korkmuştu. Beni kaybetmekten korktuğunu daha önce söylemişti. Ama bunu bana göstermemişti.

" Geldin." Dedim gözlerimi ona dikerken. Daha önce de bu konuşma geçmişti aramızda.

"Geldim." Eskiden benim verdiğim cevabı şimdi o vermişti.

"Neden geldin?" Gelmeseydi şu an ölmüştüm. Gelmeseydi şu an Yiğit'in dediği gibi acı çekmeden ölecektim.

"Hiç gitmedim."

"Na-nasıl." Konuşurken sürekli öksürüyordum.

"Ordaydım." Neden oradayken yanımda durmamıştı?

"Neden yanımda değildin peki?"

"Ben senin her zaman yanındaydım. Sadece sen görmüyorsun. Çünkü ben görmeni istemiyorum." Neden kendini benden bu kadar çok gizliyordu ki? Neden sürekli beni birileri izliyordu ya da?

"Ölebilirdim orada. Sen buna rağmen hala orada sadece bekledin mi?" Sesim hesap sorarmış gibi çıkmıştı. Orada ben onun yüzünden ölümü göze almışken, o sadece beni izliyor muydu?

"Hayır. O deponun içine kendimi atardım yine de seni bırakmazdım." Onun da yüzünde birkaç sıyrık vardı. Ama benim kadar yaralandığını, zarar gördüğünü sanmıyordum.

Gelecekteki Geçmiş (Tamamlanıyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin