29. Bölüm

229 51 9
                                    

Medya:Derin

Bana beni istediğini söylemişti bana benimle almak istediğini söylemişti. Ben de onunla olmak istiyordum. Ben de onun artık mutlu olmak istiyordum. Dudaklarımı dudaklarına bastırdığımda oda karşılık vermeye başladı. Doyumsuzca öpüyorduk birbirimizi. O yıllardır kavuşamıyormuş gibi,ben kavuştuğun kişiyi kaybetmk üzereymişçesine.

"Bölüyorum ama bir sorununuz var. Etrafınızdaki borular gaz kaçırıyor. Yani yarım saate öleceksiniz." Çaprazımızdaki mikrofondan yükselmişti Yiğit'in sesi. Yine mutluluğumuza engel olmuştu. Yine bölmüştü.

Savaş yarasını tutarak doğrulmaya çalıştı. Canın acıdığı her halinden belli oluyordu. Ona yardım etmek istiyordum ama elimden hiçbir şey gelmiyordu.

"Gaz kokusu yükseliyor Nil. " Odanın camı olmadığı için açacak bir pencerede yoktu. Koku ağır ağır işliyordu artık ciğerlerimize. Bu odadan çıkış yoktu.

"Birinizi kurtarma şansım var. Aranızda karar verin." Bizden birimizi ölüme atmamızı istiyordu. Birbirimizsiz yaşayacağımızı bildiği halde bizimizi ölüme atmak istiyordu.

"Yada Savaş izin verirse Nil'le yarım kalan işimi bitirip ikinizide çıkartabilirim." Yarım kalan işinin ne olduğunu hepimiz biliyorduk. Savaşın buna izin vereceğini sanmıyorum. Gerekirse kendisi bu odadan çıkmazdı ama yinede  beni o adama teslim etmezdi.

"Savaş izin ver gideyim." Onunda durumu ciddiydi.  Oda etkileniyordu dumandan. Yarası zorluyordu hala onu.

"Nil öyle bir şey olmayacak." Boruları yoklarken söylemişti bunu. Neresinden gaz kaçırdığını öğrenmeye çalışıyordu büyük ihtimalle.

"Tik tak tik tak. Zaman daralıyor. İkinizde öleceksiniz eğer elinizi çabuk tutmazsanız."

"Yiğit burdan çıkmamam için dua et. Yoksa senin etlerini lime lime edeceğim." Savaş bağırarak söylüyordu bunları ama Yiğit'in etkilendiği söylenemezdi. Evet eğer o da Derin'le birlikte olacak olsaydı ben de izin vermezdim ama durum ciddiyidi. Burdan çıkış yoktu.

"Al şu çakıyı, lazım olduğu zaman kullan." Fısıltı şeklinde söylemişti bunları. Artık duman sarmıştı her tarafı. Sise bürünmüştü oda. Görünmüyordu Savaş'ın nerede olduğu. Benim Yiğit'e gitmekten başka çarem yoktu.

"Savaş. Gitmek zorundayım. Bırak lütfen." Normalde benim bunları Savaş'a dediğimde Savaş'ın itiraz etmesi gerekiyordu ama ondan ses çıkmıyordu. Sisler hiçbir yeri görmediğimden odanın içine bağırarak dolanmaya başlamıştım.

"Savaş. Yiğit tamam geliyorum. Çıkar Savaş'ı burdan lütfen." Yarası yüzünden bayılmıştı.

Kapı açıldığında yine seçilmiyordu gelenin yüzü. Yaklaştıkça netleşiyor görüntü. İrice iki adamlardı. Birisi benim kolumdan diğeri Savaş'ın ensesinden yürütmeye başladılar.  Şu an bana ne olacağından çok Savaş'ın iyileşip iyileşmeyeceğini  düşünüyordum.

Karanlık ve uzunca bir koridordan geçtikten sonra ışıklı bir odaya girmiştik. Daha doğrusu bir yatak odasıydı. Fuşya rengi bir çarşaf örtülmüştü yatağın üstüne. Otellerdeki odalar gibiydi. Şehvetli ve gösterişli idi. Adam beni tutup odanın ortasına attığında pencerenin açık olduğunu gördüm. Açıktı fakat biz de 4. Kattaydık. Eğer buradan atlarsan kemiğimi bırakın et parçacıklarım bile bulunmazdı.

"Hazırlan." Gömleğinin düğmesini açmak da olan Yiğit söylemişti bunları.  Hazırlanmam gerektiğini söylemişti. Onun için hazırlanmam gerektiğini.

Daha önce kimseyi kolay kolay bile öpememişken şimdi burda birlikte olmak istiyordu benimle.

"Bu anlarımızı Savaş izleyecek."  Hepsinden daha acı vericiydi bu. Hem benim için hem Savaş için.

Gelecekteki Geçmiş (Tamamlanıyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin