32. Bölüm

222 52 29
                                    

Medya: Savaş

Nil Atay...

Günlerdir görüşmüyorduk. Ne o gelmişti peşimden ne de ben gitmiştim onun bakmasına doyamadığım mavi gözlerine. İkimiz içinde çok zordu. Bunu ikimizde biliyorduk. Ama ikimizde geri dönüyorduk.

Zordu geçirdiğimiz günler. Ben onun bana yalan söyleyişini unutamadım o da benim gidişimi. Unutamadığını varsayıyorum çünkü bu ihtimal daha mutlu edici.

"Yine mi yatıyorsun sen?" Kapıdan gelip tekrar ve tekrar seslenişine katlanmak kadar zor birşey yoktu. Yattığımı göre göre yatıyor musun hala diye soruyordu geri zekalı çocuk.

"Evet Fatih izin verirsen önümüzdeki 3 ay yatmayı düşünüyorum. " Zaten üniversitesiye kazanamamıştım. Kazanmıştım ama hedefim olan yeri değil. Bu yıl mezuna kalıp ailemin işkencesinden kurtulmak istiyordum ama şu an bir ailem yoktu. Bu da mezuna kalabileceğime bir işareti ama kalmak da istemiyordum. Kalsam da çalışmayacaktım zaten. Boşuna bir sene yakmanın alemi yoktu.

"Nil kızım bir çocuk için değmez bu kadar." Savaş'tan bahsetmemiştim ona daha önce hiç. Onu bilip bilmediğini bilmiyordum.

"Kim?" Bilip bilmemezlikten gelmek...

"Edward'ın Bella'yla evlendiği sahneye gelmişsin." Dedi sırıtıp gözlerini açarken.

"Allah'ın belası. " Diyip bende terlik fırlattım ona. Bu hallerimizi özlemiştim. Uzun zamandır bu kadar yakın davramamıştık. Ve onunla abla kardeş gibi davranmak hoşuma gidiyordu.

"Sana elma fırlatırım." Bu seneler önce okuduğumuz tek kitabın aklımızda kalan tek kısmıydı.

"Gregor muyum ben?" Oda Grete falan. Yok o o değildi. Neyse Savaş işiyor mudur acaba şimdi? 'işemek? Neden daha düzgünce bir aktivite değil?' neden sen işemiyor musun? ' umarım kimse senin gibi benimde işeyip işemediğini merak etmiyordur.' inşaallah.

"Nil!" Gelip omzuna dokunduğunda dönmüştüm bu dünyaya. Ben başka bir şey düşünürken ne hissettiğimi ve ya ne yaptığımı bilmiyordum. Bunun dışardan nasıl göründüğünüde.

"Haplarını kullanıyorsun değil mi?" Haplarımı düzenli olarak olmasa da kullanıyordum.

"Evet. Hadi bana simit al." Bu konu üzerinde konuşmak istemediğimi oda biliyordu. Konuyu değiştirmek istediğimi anlamıştır umarım.

"Savaş çok önemsiyordu seni. Noldu göremiyoruz bayrağıdır." Konuyu Savaş'a çevirmesi hoşuma gitmemişti. Onu orda bırakıp kaçmıştım o evden. Yiğit'i öldürmüştü. Baba söz verdiği halde öldürmüştü. Yigit'i değil bir insanı öldürmüştü. Bu dünyanın en kötü insanı dahi olsa birisini öldürmüştü. Derin söylemişti zaten. O odadan birisinin katil birisinin ölü olarak çıkacağını söylemişti. Savaş katil olmuştu. Belki ölmemişti ama yinede çekmişti o tetiği.

"Gerçi ben görüyorum ama sen..." ne yani Savaş'la görüşüyor muydu?

"Ne ben?" Sözünü devam ettirmemişti.

"Senin konun açılınca kaçıyor. Uzaklaşıyor." Benden kaçması canımı yakıyordu. Onunda yakmıştı. Ben giderken onunda canı yanmıştı. Ama durmamıştım ben. Dinlememiştim onu. İzin vermemiştim anlatmasına. Dinlemeliydim. Şuan anlıyordum bunu. Ama geç değildi.

Gelecekteki Geçmiş (Tamamlanıyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin