8.BÖLÜM

551 214 222
                                    

Mülti=Ateş

     Soğuk hava esir almış tüm sokakları.. Ölü bir şehirde yaşıyordu bu yaşayan sıska bedeni. Sokaklar, gecenin karanlığı, güneşin doğuşu, almıştı ruhunu bedeninden. Yavaş yavaş siliniyordu yüzündeki tebessümü. Göz altları çökmüş, eskisi gibi bakmayan bakışlar oturtmuştu gözlerine. Nefret mi desem kin mi desem bilemezdik bu bakışlar hayal kırıklığını, nefreti, kini birçok duyguyu hapsalmış gibiydi.

Hava çok güzel esiyordu lakin Ateş oturduğu betonun üzerinde bedenini çeken soğukluk titremesine sebep oluyordu. Aslında soğukluk değildi aşkın göstergeside değildi. Bu bir öfke. Ona yapılan bir yanlışlık gururuna dokunmuştu.

"Sevdiğim kadın" dediği kişi ona yanlış yapamaz demiyor, kimse bana bunu yapamaz diyordu. Kim olursa olsun cezasını çeker diyordu. Bu sevdiği kadın olmasına rağmen, ona yanlış yapmasına rağmen onu ne olursa olsun istiyordu lakin onu sevdiğinden değildi bu, isteğini elde etmek içindi. Onu kazanmak için çabalayışını gören herkes aşkın peşinden gidiyor diye düşünüyorlardı lakin tek bir gerçeği vardı bunuda birtek Dilhun biliyordu.

Kuruyan dudaklarını bir yudum rakı ile ıslatıp, derin bir nefes aldı. Üstüne sinmiş içki kokusu rahatsız edici bir şekilde fazlalaşıyordu. Canı acıyordu öfkeyle, kinle birleşen gururu her tarafa ateş püskürtecek güçteydi. Bir yudum daha aldı boğazına. Aldığı her bir yudum ile irisleri küçülemeye başlıyor sarhoşluğun göstergesini belirtiyordu. Beyin hücrelerine dolaşan sinir başının ağrısına sebep oluyordu.

Hayal kırıklığı, nefret vardı gönlünde. Mankurt olmuş bir durumdaydı. Sanki herşey havzasından silinmiş, duyguları karışık ne hisetiğini oturtamıyordu. Mahfediyordu onu bu. Gökyüzündeki binlerce yıldızlar, havanın güzel esişi hiçbirşeyi değiştirmiyordu.

Birkez daha eline aldı şişeyi bir yudum boğazına indirdi ikinciside tam boğazına indirireceken, şişeyi elinden çeken Ali'nin geldiğini farketmemişti ki zaten aklı dengesi yerinde değildi. Ne yaptığını ne yapacağını bilmiyordu. Sarhoşluğu kısık gözlerinden ve hareketlerinden bes belliydi. Elinden şişeyi çeken Ali;

"Ateş bu ne hal! Evdekiler meraktan öldüler haberin var mı senin? Düştüğün duruma bak!" dedi sinirle

Dilşah Xanım oğlunu bu durumda görse kim bilir ne kadar öfkelenirdi. Bunu tahmin edebiliyordu Ali. Ateş, kolunu tutup onu kaldıran Ali'ye bakıp;
"Ne var..mış haliiimde benim." dedi zoraki bir konuşma ile

Kafasını kaldırmaya çalışıyor, sabit durmayan kafası dengesizleşiyordu. Ali, sıska bedenini zor kaldırmaya çalışıyordu. Ateş'in bir kolunu omzuna attı diger kolunu ise tutup, arabaya doğru yürüyordu. Ateş, Ali'ye işaret parmağını kaldırıp, sarhoşluğun göstergesiyle;

"Dilhun bana dönecek." diyip kısa bir kahkaha ile işaret parmağını bir sağa bir sola götürüp getiriyordu.

"Anlıyor musun beni? Sende biliyorsun değil mi?" dedi sarhoşluğunun etkisindeyken

"Anlıyorum aga anlıyorum seni "dedi

Bir an önce eve gidip, kimse görmeden Ateş'i odasına bırakmak istiyordu. Biliyordu çünkü Dilşah Xanım öğrenirse çok öfkeleneceğini. Oğlunu bu halde hiç görmemişti, görmekte istemezdi elbete. Biliyordu Dilhun'un Ateş'i sevmediğini bu yüzden de razı olmuyordu bu evliliğe. Zaten Dilhun'u sevmiyordu o hep Belfü' yü istemişti. Ateş'in Dilhun demesi onun zoruna gidiyordu. Kocası ise bırak Ateş kimi istiyorsa onunla evlensin zoraki birşey olmaz diyordu.

Ateş'i arka koltuğa uzandırıp, direksiyona geçip yola koyuldu. 15 20 dk sonra yol konağın önünde son buldu. Arabadan inip, Ateş'in tekrar kolunun birini omzuna diğer kolunu ise tutup konağın kapısını açtı. Konağın havlusu sessizdi, kimse yoktu. Rahat bir nefes alıp adımlarını hızlaştırmaya çalışıyordu. Ateş'in cılız bedenini zor taşıyordu. Ateş'in oda kapısını açıp, içeri girdi ve ardından kapıyı kapattı. Ateş'i yatağına uzatıp, montunu çıkardı sonra ayakkabısını çıkarıp, üzerine yorganı çekip, odadan çıktı.
Korktuğu başına gelmişti. Sessiz sedasız girip, kimse görmedi diye düşünmüştü fakat karşısında dikilen Belfü ;

AFİTAP(Şanlıurfa) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin