Saçlarının tutamları arasına sıkışmış bu taç, bir yıldıza benzer. Dışarıdan bakıldığında parlak, güzel ve görkemlidir fakat aslında olan; sürekli kendi ateşinde kavrulan sıradan bir topraktan ibarettir.
taelicekook, namsoo, yoonmin ve sürpriz bir çi...
Saçlarının tutamları arasına sıkışmış bu taç, bir yıldıza benzer. Dışarıdan bakıldığında parlak, güzel ve görkemlidir fakat aslında olan; sürekli kendi ateşinde kavrulan sıradan bir topraktan ibarettir.
----
Genç kadın aynadaki yansımasına baktı. Henüz yeni doğuyor olan güneş kahverengi göz bebeklerine yansıyordu. Biçimli dudakları, kaşları ve büyük bir orantıyla yüzüne yerleştirilmiş küçük burnu; dalgalı kahverengi saçlarıyla birleşince genç kadının çok güzel olduğunu haykırmaktan başka bir şey yapmıyordu. Üzerindeki kabarık beyaz elbiseye baktı. Göğüs kısmı dantellerle ve taşlarla süslenmiş, etekleri ipek ve tülle kaplanmıştı. Kendisini yalnızca bir saniye gören bir kişi, onun ne kadar önemli bir soylu olduğunu anlardı. Bir saniye, bunu anlamak için yeterli bir süreydi.
Kapı tıklandığında artık zamanın geldiğini biliyordu. Yalnızca bir dakika sonra hayatını geçirdiği bu saraydaki odasının kapısından çıkacak, tekrar odaya girdiğinde ise bir kraliçe olmuş olacaktı. Birçok krallıkta yaşananlar aksine Jennie'nin bir erkek veya kız kardeşi yoktu. Yalnızdı, tek çocuktu ve bu durum ona itiraz hakkı tanımadan tahtı bahşediyordu.
Kapıyı yavaşça araladı ve koridorda bir kuğu gibi süzülmeye başladı. Biraz ilerldikten sonra taht salonunun kapısını görmeye başlamıştı bile. Büyük kapının önündeki hizmetkarlar ve askerler prenseslerine selam vererek kapıyı açmışlardı. Kapı yavaş yavaş açılırken, salondaki bütün aydınlık koridorun karanlığını parlatmış; Jennie'nin gözlerini kamaştırmıştı. Gözlerini birkaç kez kırpıştırdıktan sonra göğsü inip kalktı, derin bir nefes aldı. İçerideki birçok lord ve davetli onu dikkatlice izlemeye başlamıştı. Heyecan içinde yumruk yaptığı elleriyle elbisesinin kenarlarına tutundu ve yavaş adımlarla tahta doğru ilerledi. Salonun bir ucundan diğer ucuna yürümek, sanki saatlerini almıştı.
Tahtın ön tarafındaki basamaklara ulaştığında dizlerinin üzerine çökerek eğildi. Fakat başı dik, gözleri ise tam karşıya bakıyordu. Gözlerini bir an olsun gösterişli tahttan ayırmadan yüz ifadesini sabit tutmaya çalıştı. Sarayda bulunan en yaşlı lord, elindeki gümüş taç ile beraber Jennie'ye yaklaşmış meraklı bakışlar ve mırıldanmalar eşliğinde tacı yavaşça Jennie'nin saçlarına yerleştirmişti. Raina Krallığı ilk defa bir kraliçenin yönetimine bırakılıyordu.
"Raina Kraliçesi Kim Jennie," dedi yaşlı lord.
Kalabalık vakit kaybetmeden eğilerek kraliçeye olan saygılarını ve bağlılıklarını gösterirken Jennie doğrularak yüzünü salondaki insanlara dönmüş, ardından küçük adımlar atarak tahtına oturmuştu. İyice geriye yaslanarak kollarını tahtın kollarına yerleştirip hafifçe gülümsedi.
Yıllardır beklediği bu tahta artık sahip olmuştu.
***
Ağaçların henüz çiçek açmaya başladığı vakitlerde, Raina Krallığına ait sarayın camları buzla kaplanmış kadar soğuk; içerinin aurası karanlık bir o kadar da ürkütücüydü. Uzun sarı saçlı genç kadın, saçlarını beceriksizce tepede toplamıştı. Yatağında öylece uzanan kraliçeye bakmıştı. Saçlarındaki ıslaklık ve alnında hala varlığını koruyan terler, kraliçenin biraz önce çekmiş olduğu zorluğu kanıtlar nitelikteydi. Sarı saçlı büyücünün dudaklarında kibirli bir gülümseme oluştu. Beşiğinde yatıyor olan bebeği rastgele bir battaniyeye sardıktan sonra kapının önünde bekleyen orta yaşlı lorda uzattı. Adam yutkunarak kaşlarını çatmış fakat başka çaresi olmadığının farkında olarak bebeği kucağına almıştı. "Ne yapmalıyım?" demişti titreyen bir ses tonuyla.
Cadının sesi ise lordun aksine sert ve kendinden emindi. Yıllardır beklediği an gelmişti ve bundan daha güzel bir şey olamazdı. "Götür onu," dedi tereddüt bile etmeden. "Kraliçe, bu çocuğa ait tek bir saç teli bile sahip olamayacak." Bağlı saçlarını çözerken kafasını yana eğerek kraliçeye ait tuvalet masasına baktı. "Beni anlıyor musun? Şimdi, benim sıram."
Lord bir şey söylemeden, aslında söyleyemeden odanın kapısının önünden çekildi. Bebekle beraber uzaklaştı oradan. Geriye tek bir engel kalmıştı: sevgili kraliçe.. Bunca zaman boyunca insanların önünde diz çöktüğü, hürmet gösterdiği, genç ama bilge kraliçe. Cadı, bu sefer yüzüne her zamanki tatlı fakat sahte gülümsemesini yerleştirdi. Küçük adımlarla kraliçeye yaklaştı ve omzundan tutarak onu sarsıp uyanmasını sağladı. Genç kadın neye uğradığını şaşırarak gözlerini kırpıştırmış, yerinden doğrulmak için ellerinden destek almıştı.
"Bir sorun mu var?" Yorgun sesi sadece biraz daha uykuya ihtiyacı olduğunu haykırıyordu. Oysa ki, cadının yapacağı da buydu. Ona daha fazla uyuması için bir fırsat verecekti.
"Sizinle bir yere gitmemiz gerekiyor kraliçem," dedi. Son gördüğü yüzün kendisininki olmasını ve bu yüzün zihnine tamamıyla kazınmasını istiyordu. Onun hayatını nasıl çalacak olduğunu anlamasını ve bilinçli bir şekilde karlar altına gömülmesini arzu ediyordu. "Uzun bir yolculuğa çıkıyorsunuz."
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
@Siraijah'a ithafen.
----
Bu kitap için gerçekten çok ama çok heyecanlıyım, umarım beğenirsiniz~