Barın ile kütüphaneye döndüğümüzde ders çalışmaya devam ettik. İlk dönem sekiz dersim vardı. Sınavlara bu kadar az bir süre kalmışken derslerin yetişmesi imkansız görünüyordu. Benim derslerden geçmem için bir mucize gerekiyordu ya da o mucizeyi benim gerçekleştirmem için çok sıkı çalışmam gerekiyordu. Dersler gözümde bir dağ gibi büyürken Barın ile ders çalıştıkça o dağ küçülüyordu. Kendi alanı olmazsa bile dersleri çok iyi anlatıyordu. Akşama kadar ders çalıştıktan sonra ikimizinde yorulmuştuk.
"Yarın devam edelim. Çok yoruldum." diye mızmızlanmaya başladım. "Üstelik çok acıktım."
"Ben de çok acıktım. Hadi eve gidelim. Sana güzel bir yemek hazırlayacağım." dedi Barın.
"Olmaz madem sen ders anlattın yemeği ben yapacağım. Benim yüzümden çok yoruldun." Ders anlatmasından memnun olsam da onun yorulmasına gönül razı olmuyordu.
"Gastronomi şehri Gaziantepli birinin yemek yapmasına asla itiraz etmem. Gerçi senin elinden zehir olsa yerim." diyerek elimi tutup dudaklarına götürdü. Küçük bir öpücük kondurdu.
Hızla ellerimi geri çektim. Etrafıma bakındım. Kütüphanede herkes önlerindeki kitaba odaklanmıştı. Kimse bize bakmıyordu. Utandığımı fark eden Barın hafifçe gülümsedi.
"Merak etme kimse bize bakmıyor. Üstelik baksa ne olur? Sen benim sevgilimsin."
"Daha alışamadım." dedim omzumu silkerek.
"Haklısın. Sevgili olalı daha 21 saat..." Kolundaki saatine baktı. "21 saat 40 dakika olmuş."
Şaşkınlıkla gözlerimi kocaman açtım.
"İnanamıyorum Barın sana." diyerek ayağa kalktım. Kitaplarımı çantama koydum. Ardından Barın ile kütüphaneden çıktık ve soğuk Ankara sokaklarında yürümeye başladık.
"Nereye gidiyoruz? Bizim eve mi?" diye sordum.
"Bana gidelim. Hangi yemeği yapacaksın? Ona göre markete uğrayalım." dedi ve elini omzuma attı.
Düşünüyormuş gibi elimi çeneme koydum.
"Sebzeli makarnaya ne dersin?"
"Çok güzel olur derim. Evde makarna var.Sebze almak için manava uğrayalım." dedi ve ardından mahallenin manavının yolunu tuttuk.
Manava vardığımızda güler yüzlü manav İbrahim amca bizi karşıladı. Buradan ilk alışveriş yaptığımda hemen İbrahim amca tarafından soru yağmuruna tutmuştum. Memleketimi, okulumu, babamın yaptığı işe kadar her şeyi sormuştu. Bahar'a göre İbrahim amca kendince özlenen eski mahalle kültürünü yaşatmaya çalışıyordu. O yüzden herkesi nüfus memuru gibi sorguya çekiyordu. Bizi görünce gülerek bize selam verdi.
"Hoş geldiniz gençler. Nasılsınız bakalım?"
"İyiyiz İbrahim amca sen nasılsın? diye cevapladı Barın.
"Ben de iyiyim. Allah'a şükür."
"Geçen hafta bacakların ağrıyordu. Doktora gittin mi?" Barın'ın herkes ile bu kadar ilgili olması, ince düşünmesi beni mutlu ediyordu.
"Bu yaştan sonra ağrımayan neremiz var?" İbrahim amca kendi söylediğine kendi güldü.
"Öyle deme İbrahim amca. Sen hepimizi cebinden çıkarırsın."
Barın'ın bu sözleri İbrahim amcanın gururunu okşasa da cevap vermedi. Konuyu değiştirip ne istediğimizi sordu. Manavdan birer kilo domates ve havuç aldık ve eve gittik.
Eve geldiğimizde ellerimizi yıkayıp hemen mutfağa geçtik. Çünkü ders çalışken farkında olmasak da ikimizde çok acıkmıştık. Ben makarna suyunu kaynaması için ocağa koyarken Barın da sebzeleri poşetten çıkarıp yıkadı. Ardından sirkeli su hazırlayıp sebzeleri suyun içine koydu. Ardından ben makarnaları ve sebzeleri haşlarken o da masayı hazırladı. Makarna hazır olunca tabaklara boşaltıp masaya koydum. Karşımdaki sandalyeyi çekip oturdu. Eliyle tabağını gösterdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Saklambaç [TAMAMLANDI]
RomanceAntep'te yaşayan Asya zorla evlendirileceği gün üniversite sınavını kazandığını öğrenir. Okumak için Ankara'ya kaçar ve tek başına büyük bir şehirde hayat mücadelesi vermeye başlar. Ailesinden saklanan Asya'nın hayatına Barın girer ve bu onun haya...