0.1

150 10 27
                                    

Bu hatıra defteri bir genç kızın vaktiyle yazamadığı anılarına özür borcudur. Anılarından kalan unutmak istemediği son kırıntılarıdır.

O zamanlar 7 veya 8 yaşındaydım. Ailemle birlikte yaşadığımız iki katlı, bahçesi olan beyaz renkte boyalı bir evimiz vardı. Babam işe gittikten sonra annemle bahçede kahvaltı ederdik daha sonra beni okula bırakırdı. Evimizin hemen yanında bizimkine çok benzer bir ev vardı. Onların en fazla 3 ya da 4 yaşında bir oğlu vardı. Bazen okuldan döndüğümde onu balkonda ya da bahçede kırmızı oyuncak arabasıyla oynarken görürdüm. Büyük gözleri , dalgalı dağınık saçları ve hep öne uzanmış sanki öpmeye hazır bekleyen dudakları vardı. Onunla oynamak isterdim ama bunun için hiç adım atmadım. Ailesinden çekindim belki de emin değilim.

Bir gün okuldan dönerken, sokağın başına döndüğümüzde annem bir çığlık koyuverdi ve elimi bıraktığı gibi koşmaya başladı. Gözlerim onu takip ederken hemen önünde yanan komşularımızın evine takıldı. Alevler içindeydi. Kırmızı alevlerin içinde ev değil de hayat küle dönüyordu sanki. 

" İtfaiye çağırın!" annemin bağırdığını hatırlıyorum. Ne yapacağımı bilemez halde orada bekliyordum. Küçüktüm, korkmuştum ve hayatımda ilk defa böyle bir dehşete tanık oluyordum.  Evin etrafına toplanan kalabalığı ve ardından gelen siren seslerini hatırlıyorum. Sonrasındaysa annemin kucağında bana doğru gelen, gözleri yaşlı ve korkmuş olan Baekhyun'u. Titreyen dudaklarıyla kollarını hala yanmakta olan evine uzatmış feryat figan ağlıyordu. İçeriden annesinin çıkmadığının farkında gibiydi. Sanki küçük olan o değil de benmişim gibi, her şeyin farkında gibiydi. Sanki canını yakan yanan kolu değil de, bir saat önce onu öpüp koklayan annesini görememekti. 

Gece geç saatlere kadar itfaiye kapının önünden ayrılmadı. Ambulanslar geldi, Baekhyun'un küçük bedeni ağlamaktan yorgun düşmüştü, uyuyordu. O her şeyden habersiz uyurken babası da diğer ambulanstaydı. Öğrendiğinde hemen eve gelmişti. Eşinin içeriden çıkarılan yanmış cesedini gördüğündeyse sinir krizi geçirmişti.

Baekhyun'un babasını o günden sonra ben hiç görmedim. Sonradan öğrendim; adamın bir ailesi yokmuş. Tek ailesi eşi ve çocuğuymuş. Bu olanlar ona ağır gelince olaydan yalnızca iki gün sonra intihar etmiş. 

Annem çok üzgündü. Günlerce ağlamaktan gözleri şişmiş, korkunç derecede bitkin görünüyordu. Çocuk çok küçük, annesi olmadan ne yapar diyordu sadece. Sonra nasıl oldu fark etmedim ama Baekhyun bizim evimizde yaşamaya başlamıştı. Belliydi, gözlerinden anlıyordum. Benim annem acıma duygusu ve merhamet karışımı bir şefkatle saçlarını okşayıp ona bir şeyler yedirmeye uğraşırken, o ise çapaklı gözlerini kapıya dikmiş içeri annesinin girmesini bekliyordu. 

Annesinin gidişinin, ölümün telafisi mümkün olmayan bir hata olduğunu izah edebilseydik eğer gözlerindeki hüznün sebebi değişirdi yalnızca. Ama çok küçüktü, kimse anlayacağını düşünmüyordu. 

Bir hafta daha dolmamış olacak, Baekhyun'u akşam yemeğinden sonra bahçede tek başına oturmuş; külden ibaret, çoğu bölümü yıkılmış evine bakarken gördüm. Ben de küçüktüm, bir çocuktum ama içimin sızladığına yemin edebilirdim.  Merdivenlerin ucunda oturan ona yaklaştım. Olabildiğince sessizdim fakat ses çıkarsam da beni fark etmezdi muhtemelen.

" Nasılsın? " ne aptalca bir soruydu benimki de.. Gözlerini bir saniyeliğine çekip bana baktı ama sonra az önceki pozisyonuna geri döndü. Kısacık o anda gözlerindeki o boşluğu gördüm. Yüreğinin boşluğu gözlerine yansıyordu. Annem arkamdan gelip aynı sessizlikle Baekhyun'a yaklaştı ve hemen yanına oturdu. Eli küçük sırtını sıvazlarken gözleri hala harabeye dönmüş evindeydi.

" Annemi bir daha göremeyecek miyim?" konuşurken dudakları titriyordu hep. Sesi her an ağlamaklıydı. Belki de hala bebek olduğu için böyleydi ve ben bundan hiç emin olamadım.

" Göreceksin tabii ya.." annem olabildiğince iyimserdi. 

" Kandırıkçı ölmüş o söylemiyorsun bana." 

" Ölüm diye bir şey yok çocuğum.Kalanlar unutursa gidenler ölür esas. O yüzden, sen anneni şuranda, ve şuranda saklayacaksın." gülümserken işaret parmağını önce kalbine ardından da alnına yasladığını gördüm. Baekhyun umutsuz gözlerini annemin yüzüne çevirdi. Şefkate muhtaç gözleri parlıyordu.

" Ama ben annemin yüzünü unuttum ki." 

" O zaman yıldızlara bak." kafasını hızla yukarı kaldırdı. Berrak gökyüzünde aradığı bir şeyler vardı sanki.

" Hangisi ki?" 

" En parlak olanı."hissediyordum. Herkesin yüreğinde bir burukluk varken Baekhyun'un yüreğinde bir umut yeşermişti. Yıldızlar onun annesiydi. 

Bölüm Sonu

Küçük GençHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin