(Jieun)
Gecenin bir vakti yerimi yadırgadığımdan mıdır bilinmez, uykunun tatlı kollarından sıyrılarak bakışlarımı tavana diktim.
Bir süre hiç-bir şey düşünmeden boşluğa baktıktan sonra uyuyamayacağımı anlayarak yataktan doğruldum ve üzerime bir hırka alarak kendimi balkona attım.
Bakışlarım bahçede tek başına oturan Jungkook'a kaydığında zihnimde dolaşan tüm kötü düşünceleri kovmaya çalıştım. Anahtarı alıp bir süre beni mutfakta beklemeye mahkum ettiğini bir kenara yazmıştım. Daha sonra anahtarı masanın üzerine bırakıp odasına çekilse de yaptığı tuhaf oyunu bir daha tekrarlamayacağından emin olamıyordum.
Düşüncelerimi bir kenara bırakıp bahçedeki koltuklardan birine oturmuş, başını gökyüzüne doğru kaldırmış çehresine göz attım. Gözlerinin kapalı olduğunu görebiliyordum. Bu soğuk havada orada uyumadığından nasıl emin olabilirdim? Sonuçta beynini pek kullanamadığı için orada uyumuş olmasını ihtimal dahilinde kabul ediyordum.
Etrafıma bakınıp boş saksının üzerinde bulduğum minik çakıl taşlarını elime aldım. Boş saksı demişken bir ara bunlara çiçek dikebilirdim.
Tek seferde hedefi tutturacağımı bilsem de elime üç tane minik taş almıştım. Şimdi ona seslenip de Kang çiftini uyandırmak falan istemiyordum. En fazla birkaç beyin hücresini öldürmüş olurdum ama daha önce de dediğim gibi beynini pek kullanamadığı için problem olacağını sanmıyordum.
Taşlardan ilkini gözlerimi kısıp alnını hedef alarak attım ve Jungkook "ahhh" diye inleyip alnını tutarak yerinden neredeyse zıpladığında "tam on ikiden Jieun, yine harikasın," diye mırıldandım.
"Manyak mısın kızım sen?" diye sinirle sorduğunda omuz silktim.
"Normal insanlar bu soğukta dışarıda uyumazlar. Kimin manyak olduğunu tartışmayalım," dedim ve bir şeyler söylemesine firsat tanımadan içeri geçip kapıyı kapattım. Şu kısacık zaman diliminde bile buz kesildiğimi hissedebiliyordum.
Ellerimi birleştirip sıcak nefesimi üfleyip üzerimdeki hırkayı çıkardım. Kuruyan dudaklarımı nemlendirip sıcacık yatağıma girmeyi düşünerek makyaj dresuarına doğru ilerledim ve elime aldığım çilekli lipbalmımı dudaklarıma yayarken kapının aniden açılması ile birlikte irkildim.
Işığa uzanıp odanın aydınlanmasını sağlayan Jungkook'un sinirle soluğunu görebiliyordum.
"Alnımı ne hale getirdiğinin farkında mısın?"
"Birazcık kızarmış," dedim umursamamaya calışarak. "Bıraksaydım da soğukta ölse miydin?"
"Beni soğuktan korumaya çalıştığın için yaptığını pek sanmıyorum," diyerek kaşlarını çatan Jungkook'a karşı dik bir duruş sergiledim. Alnının şişeceğinden emindim ama yine de üste çıkmaya çalışıyordum.
"Birazcık buz koy üzerine hiçbir şeyin kalmaz."
Jungkook kapıyı kapatıp hızlı adımlarla ilerleyip yatağıma uzandığında telaşla ona doğru döndüm.
"Ne yapıyorsun?"
"Buz koy, pansuman yap, ne yapıyorsan yap acısının dinmesini sağla."
İtiraz edeceğim sırada bana sinirle baktı. Oldukça ciddi bir duruş sergiliyordu ve ben bu yüzden bir şey söylemeyip usulca odadan çıktım ve aşağıya indim. En fazla beyin hücrelerinden kaybeder diye düşünerek yanılmış olmalıydım. Ceremesini yine ben çekiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Euphoria ❧ KookU
FanfictionTenimde yalnızca çilekli lipbalmını yaydığın dudaklarının izi olsun. 🍓💙🐇