Parasız kalmak gerçekten acı. Keşke buna da siktir et diyebilsem ama olmuyor. Su alacak param kalmadı. Musluktan içeyim desem sular kesik. Bir tek elektriğim var o da şimdilik. Her an gidebilir. Karanlıktan da korkarım ayrıca. Su içmiyorum dört gündür. Ama bir bardak su içmeme çok az kaldı. Bardak dolduğu an dikleyeceğim kafaya. Bardak mı nerede? Tuvalette. Tavan akıtıyor orada. Saat tuttum, tam on dört dakikada bir damlıyor tavan. Ben de damladığı yere bardak koydum. Neredeyse doldu. Tam 32 dakika sonra istediğim miktara kavuşacak. Su hayattır gerçekten de. Yemek de yemiyorum ama yemeği aramıyorum o kadar. Asıl mesele sudur. Her şeyin başıdır su. Felsefenin bile. Bir filmde vardı bu konuşma. Oradan esti aklıma. Film de güzeldi bayağı. Yakın zamanda tekrar izlemeliyim ama hangi parayla. Tuvaletimi bile yapamıyorum artık evde. Belediyenin tuvaletlerine yürüyüp geliyorum. Köpek gibi hissediyorum kendimi. Tuvalet için kendi kendini gezdiren bir köpek. Bir zamanlar benim de köpeğim vardı, tıpkı dört katlı villalarda oturan insanlar gibi. Çünkü o zamanlar ben de dört katlı villada oturuyordum. Sonra bir kumar masasında hepsi gitti. Bu pasaklı evi kazanabildim ama. Yatağım bile var. Ama çarşafı en son dört ay önce yıkandı. Alt komşu Seher Abla sağ olsun. Bir an unutmuşum ya. Geçen hafta vefat etti. Keşke sağ olabilse. Önceden kahvaltı falan hazırlardı bana. Ne iyi bir insandı. Son görüşmemizde bana şöyle demişti: "cesaretini asla kaybetme" Ben de iyi tamam dedim. O cesaretle bir kahve istedim ondan. O da verdi. Kahvedeki kafeinler vücuduma işlerken evden kendimi dışarı attım ve kitapçıya gittim. Apartmanın altından aldığım levyeyi kasadaki adamın kafasına vurdum ve çıktım. Levyeyi de yandaki dükkanın camın dan içeri salladım. Cam kırılma sesi geldi ama cama baktım kırılmamış. Levye de içeri girmiş. Şaşırdım. Dükkana girdim ve levyeyi alıp tekrar cama attım. Bu kez ses gelmedi ama cam kırıldı. Levye de dışarıda kaldı. Üç yan dükkanda silah satılıyordu. Kapıyı açtım. Adama sormadan silahlardan birini ve mermilerini aldım. Doldurdum orada ve dışarı çıktım. O dükkana gittim cama doğru sıkmaya başladım. 1 2 3 4 5 6 derken dikkatimi bir şey çekti. Kurşunların geçmemesini artık normal karşılıyordum ancak herkesin sabit durması beni rahatsız etti. Kafasına levye vurduğum adama gittim. Adam hala vurmadan önceki halde duruyordu. Yaklaşıp yüzüne baktım. Kendimi gördüm. Yandaki kadın müşteriye baktım onun yüzünde de ben vardım. Hızla sokağa çıktım. Bütün yüzler benim yüzümdü. Anlam veremedim önce. Sonra da veremedim. Bir ayna bulup kendi yüzüme bakmam gerekiyor diye düşündüm. Dükkanların camından yansımama bakmak o an gelmemişti aklıma. Bir tuvalet aradım. Ararken marketlerin önünden geçiyordum. Bir an durdum ve hazır bu fırsat varken yiyecek bir şeyler alabilirim dedim. Eve depolarım diye. Poşetlerce doldurdum doldurdum. Aldım ve çıktım. İçecek de almıştım. Önce karnımı doyurdum. Sonra bir şeyler içtim. Poşetleri yanımda taşıyabilmek için arabaya ihtiyacım vardı. Yola çıktım. Nasılsa her şey duruyordu. İlk gördüğüm arabayı beğenmedim ve önünde yolda yürüyordum. O an birden sesler arttı. Hareket sesleri gelmeye başladı ve ağır bir korna sesi. Tam başımı arkaya çevirdim ki gözlerim kapandı. Acı içinde havada süzüldüğümü hissettim. Gözümü açtım ve gökyüzü ağır ağır dönüyordu. Döndüğünü elektrik tellerinin açısının değişmesinden anlamıştım. Sonra birden havada asılı kaldım. Bu kez ben sabittim her şey hareket ediyordu. Arabaların hepsi sırayla bana çarpıyordu. Acım çoktu ama ölmüyordum. Gözümü kapatmak istiyordum ama kapatamıyordum. Darbelerden ötürü yavaş yavaş görüşüm azalıyordu. Sonra sıfır oldu. Bir an gözüm kapalıymış gibi hissettim. Açmayı denedim ve başardım. Yatakta yan dönmüş yatıyordum. Duvara bakıyordum. Arkamı döndüm ve bembeyaz bir ben gördüm. Cesur ol dedim ve sarıldım bana. Beraber uyuduk.