Ne zaman bir berberin önünden geçsem, ne saçmadır ki seni hatırlarım. Ellerimi saçlarında gezdirişim gelir gözümün önüne. Mal mal bakarım berberin camından içeri. Ta ki berber hayırdır göz kırpmasını yapana kadar. Kolay gelsin der devam ederim yoluma. Kaldırım taşlarına bakarım bu kez seni hatırlamamak için. Ama engel olamam kendime. Seni hatırlarım…
Hani bir gün şey yapmıştın, bırakıp gitmiştin beni. O günü hiç merak ettin mi acaba sen. Aklımda hep bu soru var. Belki etmişsindir diye birazcık anlatayım.
Ben ayaktaydım. Sen kapıdan çıktın. Kapı açık kaldı. Seslendim sana. Döndün geri kapıya. Sandım ki gerçekten döndün. Ama sen kapıyı sertçe kapatıp gittin. Sonra ben bir süre öylece kapıya baktım. Belki bir şeylerini unutmuşsundur, almak için geri dönersin diye. Bekledim. Ayakta durmak yordu biraz. Sandalye çektim mutfaktan. Kapıya bakmaya devam ettim. Sonra canım biraz çay çekti. Hızlıca mutfağa gittim, çayın altına suyu koydum hemen geri geldim sandalyeye. Sonra üstünü koydum çayın. Demlenmesini bekledim sandalyede. Demlendi. Hayatımda demlediğim ilk çaydı. Yeni hayatımda. O yüzden de en güzel çayımdı. Ama bir şeyler eksikti. Bardak bittikçe yenisini doldurdum. Hava yavaştan kararıyordu. Işıkları açmam lazımdı ama belki unuttuğun bir şeyi almaya gelirsin de ben evdeyimdir diye girmezsindir, o yüzden ışıkları yakmadım. Hızlıca bir uzatma kablosu alıp sandalyeye uzattım. Telefonumun şarj aletini taktım. Şarjı biterse uğraşmayayım diye. Arada mutfağa gidiyordum bir şeyler atıştırıyordum. Kombiyi de açamadım, bacasından çıkan dumandan evde olduğumu anlarsın diye. Yatak odamızdan, pardon, odamdan bir yorgan aldım üzerime. Sandalyede onunla şekilden şekle girdim saatlerce. En uzun süre hangi pozisyonda durabildiğimi anlamak için her yeni pozisyonda süre tuttum. Duvarlara yazdım her seferkini, asetat kalemimle. Karanlıkta telefonun ışığıyla tuvalete gidebildim. Dönerken çorap giydim ilk seferinde. Ayaklarım ufaktan üşümeye başlamıştı çünkü. Güneş doğdu battı doğdu battı ama senden eser yok. Ben sensizliğe alışmaya başlarken kıçım iyice tepsileşmeye başladı. Minder aldım altına. Ama bir süre sonra ne fayda. Geceleri uykuya dalarsam ve o sırada gelirsen diye kapının arkasına demir koydum. Kapı açılırsa sesine uyanırım diye. Her şey tamamdı da sakallarımı ilk kez bu kadar uzatmıştım. Hiç de sevmezdin uzatmamı. Ama aslında biliyor musun, bana uzun sakal daha çok yakışıyormuş. Saçlar da yağlı olunca şekle daha kolay sokuluyor. Sandalyenin ayaklarının altına yeri çizmemesi için yumuşatıcısını da koydum merak etme. Sen çok kızarsın yerin çizilmesine. Ama sonra ne oldu biliyor musun? Sana inat yerleri çizmeye başladım. Önce senin adını yazdım. Sonra adının üstünü çizdim. Sana birkaç küfür yazdım sonra. Gülen suratlar koydum yanına. Dört beş gün sonra içimde bir rahatlama olmaya başladı. Senin çizdiğin sınırların dışına çıkmanın verdiği rahatlık pek hoşuma gitti. Sonra buna alıştım günler geçtikçe. Ama ben hep o sandalyedeydim. Masada senin oturduğun sandalyede. Halbuki ilk gittiğin anda başlamışım sınırları aşmaya. Sevmezdin çünkü senin sandalyene oturmamı. Neyse ki artık sen yoksun da rahat rahat istediğim yere oturabiliyorum. Zamanla şükretmeye başladım kendi kendime. İyi de gittin diye. Taşınmaya karar verdim bu evden. Başka bir eve çıkacağım. Bana biraz fazla çünkü. Kiraya vermeyi düşünüyorum. Ama sen belki bir şeylerini unutmuşsundur diye bekliyorum kapıda seni. Çünkü kapının kilidini değiştim. Ben olmadan giremezsin içeri. Faturaları ödeyemediğim için gaz kesildi. Çay da yok artık. Suyun kredisi de yakında biter. Neyse ki elektrik faturası otomatik ödemede. Ama kart parasını ödeyemedim kaç seferdir. Neyse gidip ödeyemem hiç, belki sen gelirsin. Borcum çok birikirse gelir evimden alırlar bir şeyler giderler en kötü. Zaten neyim kaldı ki sen gidince. İki üç parça eşyam. Sandalyem, yorganım, uzatma kablom, bir de yerleri kazıdığım bıçağım. Çaydanlık bile al senin olsun. İçinde son demlediğim çayın taneleri vardır. Önce yıkarsın bir. Sonra istersen oturur bir çay demlersin. Belki de demlemezsin. Bir kahve yaparsın kendine. Unutmadan şeyi de söyleyeyim. Beni yıkarlarken sakallarıma dokunmasınlar olsun mu? Aralarına bir şeyler sakladı senle ilgili. Onlarla gömsünler beni. Sen de okuma ama olsun mu? Belki uyanırsam hatırlamak için yazım oraya onları. Ama sen bil gene de bir şeyler olduğunu. Beni özlersen bir gün, gökyüzüne bakarsın. Birkaç kuş görürsen kuşlara benim adımla seslenirsin. Gelmezlerse ben değilimdir tabi ki de. Ama pes etme e mi? Elbet gelirim, ben bulurum seni. Sen yeter ki seslen. Canımın sıkıntısından unuttuğun eşyalarını paketledim. İçerde bir daha aramak zorunda kalmazsın. Yine giderayak sana iyilik yaptım tutamadım kendimi. Her zamanki gibi. Hadi yine iyisin. Kendine iyi bak. Gidiyorum ben.