Çayımı demledim. Bardağı masaya koydum, ince belli. Üstüne bardağın altlığını koydum ve çayı doldurdum. Altlığın sapı olmadığı için tutması zor oluyordu ama yüzey genişlediği için daha erken soğuyordu. Hemen ilk yudumumu aldım. Bir de şu yanı kötü, çok çabuk bitiyor. Sık sık doldurmak lazım. Aklıma bir söz geldi böyle deyince: " Erken boşalan şeyin dolumu zor olur." Söz sanırım Range River adlı adamındı. Söz güzel ama ben bardaktan içmiyorum çayı, uymadı gibi biraz. Zaten çayı da tencerede yapıyorum. Yüzey geniş olduğu için ısınması kolay oluyor. Ama bekletince hemen soğuyor. Yüzey geniş olduğundan. Çorbayı da çaydanlıkta yapıyorum. Çok laf derdi annem bu yüzden bana. Sonra da ev arkadaşım demeye başladı. Ev arkadaşım dediğim hayat arkadaşım. Sürekli benle ya, bırakmıyor beni. Her an bir insanın yanında olunur mu? İnsanın özel ihtiyaçları olur, yalnız kalıp kendi kendine düşünmek ister. Ama bu benim kafamın içinde ya! Bırakmıyor beni iki dakika rahat. Bir de böyle bir arkadaş olamaz. Duvarlarda yürüyor. Tavanda duruyor. Ters yürüyor falan. Geçen gün tavanda yürüyordu. Birden durdu. Bana baktı. Çığlık atmaya başladı. Açık ağzından birden böcekler çıkmaya başladı. Yerlere düşüyordu böcekler. O kadar çoktular ki yerden sekip etrafa dağılıyorlardı. Hepsi sırt üstü düşüyordu ve her seferinde ezilme sesi çıkıyordu. Kırılacaklar diye bir yandan içim acırken bir yandan da iğrendiğimden kusmamak için kendimi tutuyordum. O kadar çoğaldılar ki yerin her yeri böcek oldu. Benim de etrafımı sardılar. Su gibi yükselmeye başladı. Böyle bir şeyle ilk kez karşılaştığımdan şok içerisindeymiş gibi hareket edemez hale geldim. Olduğum yerde kaldım ve her yerime böcek değer olmaya başladı. Kendimi onlara bıraktım. Boğsunlar beni diye düşündüm. Ama tam ağzıma gelmeye başlayınca kendime geldim ve gözümü yumdum, avazım çıktığı kadar bağırmaya başladım. Nefesim bitince durdum ve gözümü açtım. Ortalıkta hiçbir şey yoktu. Gitmişti her şey. Saniyeler içinde var olan her şey yoktu artık. Hemen ardından, sanki az önce tavandan sarkan o değilmiş gibi, saçlarını sallaya sallaya mutfağın kapısından içeri girdi:
-Sen kimsin?