Bugün kız arkadaşıma araba çarptı. O an ne yapacağımı bilemedim. Önce havaya baktım. Güneşin göz aldığı hava bir anda bulutlarla örtüldü. Ardından bir gök gürlemesi. Ve sonrasında hızlı bir yağmur. Damlalar küçüktü ancak can yakıyordu. Yerdeki kanın daha da yayılmasını sağlıyordu. Etrafımdaki insanların ağızları hareket ediyordu ama ben onların dediği hiçbir şeyi anlamıyordum. Duymuyordum sanki. Belki de gerçekten duymuyordum. Bunu kimse bilemez. Tanrı bile. Gözüme takılan başka bir şey de kızın seyiren parmağıydı. İyice baktım hangisi diye, sol elinin işaret parmağı. Sanki bir yeri gösteriyordu. Biraz havaya doğru. Gösterdiği tarafa baktım. Bir kuş ile bir köpek sohbet ediyorlardı. Yanlarına gittim. Sohbetlerini böldüğüm için özür diledim ve aklımdaki cevapsız soruya cevap için bir soru sordum. “Hava bir anda nasıl da böyle değişti?” dedim. Önce beni duymuş gibi bana baktılar. Sonra hiçbir şey demeden birbirlerine döndüler. Köpek havlamaya, kuş miyavlamaya başladı. Başta ben şaşırdım. Sonradan alıştım. Bazen uzun zaman geçince alışırsın. Bazen hemen. Ben ölüme hemen alıştım, öldüğünde, öldürüldüğünde, öldüğümde.