Gölgenle konuştum dün. Senin yokluğunda gölgen vardı.
Çözemedim.
Anlam veremedim önce. Sonra hoşuma gitti. Her nasıl olmuşsa olmuş.
Senden bir parçanın burada olması hoştu.
Gölgen o kadar uzundu ki güneş batıncaya kadar yetişemedim sana. Ayaklarına kadar yaklaşmıştım ama önce ışık, sonra da gölgen gitti.
Cebimden fener çıkarttım ama bu sefer de sana yetişemedim sanırım.
Güneşin battığı yere koşmaya başladım, ışığa yetişirsem gölgene kavuşurum diye. Sonra da kalan yerden devam eder sana varırım. Çok koştum. Saatlerce ilerledim. Zaman kaybetmemek için çok yorulunca sadece yürüdüm, oturmadım hiç. Bir dağ geldi önüme sonra. Işık tam bu dağın arkasındaydı. Tepeye çıkarsam görürüm diye düşündüm. Karanlık olmasına rağmen fenerle dağın tepesine çıktım. Karşıya baktığımda bir dağ daha gördüm. Ona da gitmeye karar verdim. Ama arada geniş bir dere akıyordu. Kenarına geldim. Karşıya nasıl geçeceğimi düşünürken aşağı doğru bir şey hareket etti diye gördüm. Sen olduğunu düşünerek koşmaya başladım. Koşarak yetişemeyeceğimi anlayınca dereye atladım.
Suyu yüzümde hissettim.
Uyandım.
Annem uyanayım diye yüzüme su dökmüş.
Hiç umursamadan gözlerimi yummaya devam ettim. Aynı yer olsun diye. Ama olmadı. Annemin döktüğü bir bardak sudan daha fazlası lazımdı.
Çıktım yataktan banyoya girdim.
Küvetin suyunu açtım. Ağzına kadar doldurdum. Hem su olmalı hem de uyku. Üzerimdekileri çıkardım. Sağ ayağımı küvete soktum. Sonra çektim. Dişimi fırçalamam lazım dedim.
Sana kavuşursam diye.
Fırçaladım. Sonra küvete gittim. Hafif dalgalı suda son kez kendime baktım. Suyun içine girdim. Nefesimi tuttum bekledim. Uyuyamıyordum. Sonra dirseklerimin dışarıda kaldığını fark ettim. Yüz üstü uzanıyordum suya. Sonra onları da içeri soktum ve
uyudum.