2

3.3K 93 14
                                    

3

İstanbul Bakkaliyesi'nin kapısında Ebe Zehra Hanım, hemen öğleye kadar Tevfik'i bekledi. Emine geceki rezaletten sonra İmam'ın evine iltica etmiş ve şayet İmam kendisini içeri almaz ise orada canına kıymaya yemin etmişti.

Kızının inadını pekâlâ bilen ihtiyar, sabaha karşı Zehra Hanım'ı bulmuş, Tevfik'e yollamıştı. Derhal boşamasını teklif ediyorlardı. Fakat boşansa da, Emine bir daha dükkâna dönmeyecekti.

Emine'yi ince yerinden vurduğuna kani olan ve nasıl kendini affettireceğini düşünen Tevfik, mümkün olduğu kadar dükkâna geç gelmişti. Kapı önünde çatık suratıyla ihtiyarı görünce şaşırdı. Kadın onu dükkâna çekip de vaziyeti anlatınca, şaşkınlığı büsbütün arttı. Her türlü sıkıntısına rağmen, Eminesiz hayat onca tahayyülü güç bir şeydi. Onda ne kadar serseriliğe, başıboş gezmeye alışkanlık varsa, o kadar da birine bağlanmak, birinin malı, kulu olmak ihtiyacı vardı. Annesini kaybettiğinden beri bu kadar yalnızlıktan korkmamıştı. Zehra Hanım, Tevfik'in ebesiydi ve onu çok severdi. Arkasını sıvadı, teselli verdi, Emine ile aralarını bulmaya çalışacağını söyledi, delikanlının gönlüne biraz ümit serptikten sonra çekildi, gitti.

Bu vak'adan sonra geçen ay Emine-Tevfik münasebetinde Sinekli Bakkal'a göre en romantik aydır. Kadınlara göre Leyla-Mecnun hikâyesi gibi bir şey, erkekler gene memnun değil.

Tevfik evvelâ bozuk imlasıyla Emine'ye her gün feryatnamelergönderdi, sonra kapısının önünde dolaşmaya başladı, daha sonra kafesin altında yüksek sesle karısına ilanı aşk etti.

Bundan bir netice alamayınca, akşamları içmeye, çeşme başında kadınlara dert yanmaya kadar döküldü. Dükkân hep kapalı... O, sokaklarda yıkıla yıkıla dolaşıyor. Herhalde Tevfik'in vaziyetiâdetâ "Adab-ı umumiyeyi ihlal" ediyordu. Mahalleli Komiser'e şikâyet ettiler.

Komiser, bir gün onu mahalle karakoluna çağırdı.

Kendi dindar, muhafazakâr ve İmam'ın vaazlarına muntazamandevam eden bir insandı. Ona Tevfik, âdetâ kanı helal bir kâfir, başı ezilecek bir yılandan başka bir şey değildi. Birinci defaya mahsus olmak üzere karakolda, Tevfik'e temiz bir sopa çekti. Bir daha İmam'ın kapısında görür, kadınlara dert yandığını işitirse, vücudunda kırmadık kemik bırakmayacaktı.

Tevfik, dükkânını bütün bütün kapadı, Sinekli Bakkal'dan kayboldu. Fakat çok geçmeden Tevfik'in şöhreti tekrar mahalleyi çınlattı. Gene orta oyununda kadın rolüne dönmüştü. Bu defa Bakkal Çırağı isminde bir de oyun uydurmuştu. Bu, bir bakkal kadınla çırak olan kocası arasında bir maceraydı. Bütün İstanbul gülmekten kırılıyor, ecnebiler bile bu oyunu görmek için Göksu'ya gidiyorlardı. Değil büyük konaklara, hattâ Saray'a da çağırılan bir oyuncu olmuştu.

Bu haberi Emine, babasının evine döndükten sonra aldı. İşin en felâketli tarafı, Emine'nin dükkânı terk ettikten sonra anladığı, gebeliğinin hayli ilerlemiş olmasındaydı. Bütün Sinekli Bakkal açıktan açığa, "Bakkal Çırağı" oyunundaki kadının Emine olduğunu söylüyorlardı. Emine sokaktan geçerken külhanbeyleri birbirini dürtüp gülüyorlardı. Kısmen Emine'nin zorundan, kısmen de Tevfik'e gazabından İmam, talâk için mahkemeye müracaat etti.

Kadı huzurunda, mahkeme heyeti huzurunda, vaazlarını sönük bırakan bir talâkatla Emine'nin Tevfik'den çektiklerini anlattı. Hiç, Hâkim Efendi, kendi helâlini yâr u agyâr nazarındabütün mahremiyetiyle teşhir eden Müslüman bir erkek görmüş müydü? Hâşâ... Görmemişti.

Muhakemeyi dinleyenlerden, Tevfik'e tatlı saatler borçlu olanlar bile, İmam'ın sözlerinin tesiriyle Tevfik'e kızdılar. Tevfik Emine'yi boşamaya mecbur oldu. Fakat vak'a bununla kapanmadı, dedikodu çoğaldı. Din, iman gidiyor, şer'-i şerîfe mugayirşeyler oluyor, diye önüne gelen Padişah'a jurnal veriyordu. Efkârı teskin için Saray, Tevfik'i bir zaman İstanbul'dan ayırmaya karar verdi. Tevfik'i idareten Gelibolu'ya sürdüler.

Sinekli BakkalHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin