22

434 20 0
                                    

19

İmam'ın evi damından temeline kadar tamir edildi.

Kiremitler değişti, duvarlar, kafes tamiri yapıldı, badanalandı, kapılar, tavanlar boyandı. Polis karakolu kadar mahallelinin çekindiği, ürktüğü bu bina birdenbire çok sevimli oluvermişti. Avlu kapısı sabahtan akşama kadar açık; dülgerler,rençberler alay alay girip çıkıyor. Çekiç, testere sesi Sinekli Bakkal'ın her tarafından işitiliyor. Bu kadar esaslı tamir Sinekli Bakkal için yepyeni bir tecrübe. Gerçi her erkek damını yılda bir kere aktarır, her kadın biraz kireç alır, hiç olmazsa mutfağını badanalar, fakat evlerin dışı yirmi senedir hiç değişmemişti. Saçaklar çarpık çurpuk, damlar mutlak kar yağınca akar.

İstanbul Bakkaliyesi sahipleri yapıya mutlak günde bir defa uğruyorlardı. Yapı ve tamir, insanların istikbale imanını gösterir, onun için şevk veren bir şeydir. Ve bu şevk, mahalle çocuklarına bile sirayet etmişti. Artık sokakta hep ev yapmak oynuyorlar. Kadınlar koltuklarının altında sepet yahut eski bir çuval, tahta parçası toplamak için yapının etrafında dolaşıyorlar, bazısı da eski bir gaz tenekesine biraz kireç koyuyor, kümesini yahut mutfağını badanalamak için götürüyor. Yapı ilerledikçe yeni sahiplerinin, genç ve neşeli ruhları cephesinde hissediliyor. İmam'ın ahiretle, cehennemle, gamla, kasvetle dolu ruhu kayboluyor.

Mahalle, Rabia'nın ecdattan kalma evine geçmesini tabiî buldu. Kız gözlerini dünyaya orada açmamış mıydı? Bu tamir ve yapı için de Osman'a minnet hissediyorlar. Ne kadar acı ve sıkıntılı hatıralarla dolu olursa olsun, gene o ev, Sinekli Bakkal'ın biricik üç katlı evi. Bir nevi mimarî abidesi.

Ve bu günlerde mahallelinin Rabia'ya muhabbeti arttıkça artıyor. Rabia gebe ve gebe kadınların âdetâ kudsî bir vaziyet aldıkları bir küçük arka sokakta yaşıyor. Rabia dünyaya zürriyet getirecek. Ve bir kadın bu yaratıcı devresinde en yüksek hakların sahibidir. Halbuki Rabia'nın vaziyeti biraz daha husûsî. O bir imamın torunu. Gerçi imamı hayatta iken hiç sevmemişler, korkmuşlar. Fakat ne de olsa dinle, merasimle münasebeti olan bir adam, ölüm, doğum hadiselerinde mevkii olan bir adam. Bütün bunların arasında Osman'a en garip gelen şey, Rabia'nın gebeliğinden herkesin o kadar tabiî ve açık bir surette bahsedişi. Hattâ bir gün Sabit Beyağabey kahvenin ortalık yerinde:

— Rabia Abla'yı mahalleye imam yapsak nasıl olur, dediği zaman mahalleli derhal:

— Kadınların imam olması âdet olmamış, fakat inşallah oğlan doğurursa, onu imam yaparız, cevabını vermişlerdi.

Ve Rabia'nın çocuğunun, belki müstakbel imamın babası diye Osman'a şefkat ve husûsiyyetleri daha fazla oluvermişti. Bunda biraz Osman'ın külhani takımına söz geçirmesinin, mahalle kavgalarını, geçimsizliklerini bir sulh hâkimi dirayetiylehalletmesinin de tesiri olmuştu.

Fakat Osman'ın ev hayatı çok dağdağalı, rahatsız bir şekle girmişti. Evin saati saatine uymuyordu. Rabia bambaşka bir kadın oluvermişti. Penbe'nin ona muamelesi âdetâ Meryem Ana'ya yapılan muamele...

Osman, Rakım'la yalnız kalınca başından fesini çıkardı, attı.

— Of, dedi. Şimdi Yusuf Neccar'ın Meryem'in kocası olmaktan neler çektiğini anlar gibi oluyorum.

Rakım pufladı.

— Şükret ki ben varım, Osman. Ben şımarık karının yularını arada çekmesem sen bu diyarda gebe kadın kocası olmanın ne ahret azabı olduğunu görürdün.

Hakikat, Rakım'ın Rabia'nın üzerindeki tesiri bu günlerde pek aşikârdı. Kızın eski muvazenesi bozulmuştu. Fazla neşe ile fazla hırçınlık arasında bocalıyordu. Bazân tavan arasında kapanır, saatlerce yanına ne Osman'ı ne de Penbe'yi sokar. Kızın bu hareketi biraz da makuldü. Gebelik alâimi her zaman hoş değildi. Cins bir kedi gibi hastalığını etrafından saklamak ihtiyacını hissediyordu. Fakat ona rağmen Rakım istediği an yanına girebiliyor, hattâ istediği gibi çıkışıyordu.

Sinekli BakkalHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin