11
Sabiha Hanım yattığı yerden Selim Paşa'ya Peregrini'nin Müslüman olduğunu, Rabia'yı alacağını anlattı. Gerçi Rabia henüz kendisi gelip söylememişti ama, Penbe'yi göndermişti.
Akşamdı. Lâmbalar yanmıştı ve Paşa o gün çok yorgun dönmüş, odasına çıkmadan doğru karısının odasına gelmişti.
— Kız, din değiştirmeye değer. Allah mesut etsin, dedi, sonra tecessüsle sordu: Rabia, sana eskiden böyle bir temayülüolduğunu hissettirdi mi?
— Şimdi aklıma geliyor. Şu kadarcık yumurcaktı. Sekiz sene falan oluyor. Bana bir gün bir Müslüman kızı bir Hıristiyan'a varırsa ne olur, diye sormuştu. O zamandan herifte gözü varmış. Ama kızı beğendim. Aklına koyduğu şeyi mutlak yapıyor. Müslüman olmadan varamayacağını anlayınca, kırk yıllık kart gâvuru imana getirdi.
— Çok tuhaf. Bilâl gibi yakışıklı bir oğlanı istemedi de, bu tahtakurusu gibi yaşlı başlı herifi istedi. Kadınların haline akıl ermiyor vesselâm.
Lâkırdılarının mevzuu hemen o dakika Bilâl ile beraber odaya giriverdi. Rabia, Bilâl'e sofada rast gelmiş, durmuş, biraz konuşmuştu. Çocukluklarında geçen o eski hadiseden sonra ilk defa yüz yüze gelmişlerdi. Bilâl biraz kızarmış, fakat Rabia tabiî görünmüştü, hattâ eski günlerden daha çok lütufkâr. O gün şeytana rast gelse, iltifat edecek kadar içi etrafına karşı müsamaha ile dolmuştu. Çünkü Vehbi Efendi'nin ziyaretinden sonraki pazar gününe tesadüf ediyordu. Yani hayatının yeni ve mesut şekli tespit edildikten iki gün sonra.
Selim Paşa da, zaptiyedeki elim vak'adan sonra Rabia'yı ilk defa görüyordu. Kızın yüzünde herhalde o acı hatıraya ait bir şey yoktu. Rabia'nın kini tamamen erimişti. Çünkü henüz bir gün evvel ayrılmışlar gibi geldi, Paşa'nın elini öptü.
— Tebrik ederim, Rabia. Sinekli Bakkal'a yeni bir komşu getiriyormuşsun... Allah mübarek etsin.
Gözlerini eski günlerdeki gibi kıstı. Kaşları gene eğlenirken dik tüyleri, kirpi gibi kabaran kaşlar; burnunun ucu ona tevcihatların sebebini anlatırken uzadığı, kıvrıldığı gibi, sevimli ve tatlı günlerinden biri.
Rabia içinden, "Bizi köpek gibi dairesinden atan o yüreksiz, zalim Zaptiye Nazırı'nın bu olduğuna kim inanabilir? Demek dairesine girerken yüreğini kapının üstüne asıyor, çıkarken alıp, göğsüne takıyor," diyordu.
Sabiha Hanım Bilâl'e, Peregrini'nin Müslüman oluşunu, Rabia ile evleneceğini anlatıyordu. Rabia kulak kabarttı.
— Belki Rabia'nın düğünü sizinkinden evvel olacak, Bilâl.
Bilâl'in kaşları çatıldı, burnunun kanatları titredi. Bir şey söylememek için dişlerini sıktığı çenesinin iki tarafının oynayışından belli oluyordu. Buna rağmen ağzından istihfafkâr bir, "Ha, şu adam mı?" suali kaçtı.
— Şu adamdan, maksadın ne, küçükbey? Beğenmedin mi?
Karşı karşıya birbirinin gözlerinin içine mütekâbil hiddetlebakıyorlardı. Selim Paşa onları dövüşmeye hazırlanan iki genç horoza benzetti ve daha dövüş başlamadan zaferin kimin tarafında kalacağını kestirmişti.
Bilâl'in içini yakan şey, Rabia'nın evlenmesi kadar lakaydisi.Kızın kafasından mâziye ait her iz kazınmış gibi. Gerçi Bilâl de uzun zamanlar Rabia'yı unuttuğuna inanmıştı. Fakat onu görür görmez kalbi gene atıyor, rengi kızarıyordu. Halbuki Rabia onun ne kadar değişmiş olduğuna bile dikkat etmemişti. Bilâl ne kadar boylanmış, nasıl zarif giyiniyordu. Nasıl eski ham vilayet delikanlısından bambaşka, bunları görmemiş gibiydi.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sinekli Bakkal
Genel KurguTürk edebiyatının en çok okunan romanlarından biri olan Sinekli Bakkal, ilk kez, İngilizce olarak The Clown and His Daughter (Soytarı ve Kızı) adıyla, Londra'da 1935. yılında basıldı. Aynı yıl Türkçede önce Haber gazetesinde tefrika edilen roman dah...