"annemlere bu şekilde yalan söylemek hoşuma gitmiyor." Dedim.
"Hadi ama... Şurada önemli bir şey yapacağız. Belki de insanlık kurtulacak!" Dedi Su.
Kağıtta yazan planın akşam saat kaçta olduğunu bilmediğimizden, Su akşam yemeğinden sonra bize gelmiş ve annemlerden beraber türlü yalvarmalar sonunda dışarı çıkma izni almıştık ancak annemler markete gideceğimizi veya gezeceğimizi biliyordu.
Saltuk sokağa doğru yürürken Su cebinden bıçak çıkarıp havalı bir şekilde açtıktan sonra "abimden aldım." Dedi. Su'nun abisi bıçak ve silahlara meraklıydı. Su ve bende ondan farklı değiliz. Su evden çıkmadan önce abisinin bıçaklarından birini ödünç alırken "bana da bir tane alsana" diyordu. Abisi her seferinde almayı unutma da bu lafını diretmeye devam ediyor.
Saltuk sokağa yaklaşırken neyle karşılaşacağımızı bilmediğimden heyecanlıyım. İçimde bir gerginlik var ve gitmiyor. İçimden bir ses 'kötü şeyler olacak' desede kendimi sakinleştirmeye çalışıyordum. Su gergin bir sesle "acaba geç kaldık mı?" dediğinde "gidince göreceğiz." Dedim.
Biraz daha yürüdükten sonra Su "birdahaki sokak" deyince heyecanım arttı. Derin nefes aldığımda olduğumuz sokağı yarılamıştık. Sokağın sonuna ilerlerken diğer sokaktan konuşma sesleri gelmeye başladı. Biraz daha hızlanıp sokağın başında durduk ve kafalarımızı Saltuk sokağa doğru uzattık. Uzatmamla orada gördüğüm şey: karşılıklı durmuş iki grup insandı. Asıl şaşırtıcı olan ise bu grupların birinin Rüzgar'lar diğerinin Egemen'lerin olmasıydı. Tamam Rüzgar' a biz yeri söyledik, ne olduğunu öğrenmek için gelmiş olabilirler. Ama Egemen'ler ne alaka? Bunlarda her yerden çıkıyor yahu.
Biz daha bir şey anlayamazken Rüzgar elini beline attı ve silahını çıkardıktan sonra "demek öyle olsun istiyorsunuz!" Deyip silahı ateşledi. Su irkilirken ben onun koluna yapışmıştım. Tufan kanlar içinde yere yığılırken sadece bakabiliyorduk. Elim ayağım titremeye başlamış ne olup bittiğini anlamaya çalışıyordum. Egemen'ler şok olmuş bir biçimde yerde yatan Tufan'a bakıyorlardı. Hepsi Tufan'ın yanına koştuktan sonra Egemen hırkasından bir parça yırtıp yaraya bastırırken Ali'nin ambulansı aradığını tahmin ediyordum.
Egemen Rüzgar'ın yüzüne bile bakmadan "kavgayı başka zamana erteliyoruz!" Dedi. Kavga mı edeceklerdi ama neden? Geçen günlerde yüzlerinin halı aklıma geldi. Sormaya çekindigim sorunun cevabını galiba aldım.
Rüzgar tam olarak 'pislik' gülüşü yaparak "ne o korktunuz mu?" Dediğinde Egemen "arkadaşımı vurdun birde kavga mı etmemizi istiyorsun?!" Diye bağırıp sokağı inletti. Rüzgar silahı beline koyduktan sonra aynı umursamaz tavırlarıyla ellerini ceplerine sokup "haklısın daha fazla zarar almak istemezsiniz." Dediğinde Egemen daha çok sinirlendi.
"Bas git! Seninle sonra hesaplaşacağız!"
Bir yandan Tufanla ilgilenip bir yandan Rüzgar' a laf yetiştirmek zor olsa gerek.
İşte o an anladım. O kağıtta yazan plan olara aitti. Kavganın tarihini ve yerini önceden belirlemişlerdi. Çete. Onlar çete miydi? Öyle görünüyordu. Bir grup serseriye güvenmiştik. Güvenimizi boşa çıkarmaları hiç şaşırtıcı değildi.
Egemen bir yandan yarayla uğraşırken yanındakilere bağırdı, "lan hiçbirinizde mi araba yok?! Ambulans yetişemeyecek!" Belki işe yarar birşeyler vardır diye sırt çantamı karıştırmaya başladım. Bazen çantama koyduğum şeylere ben bile şaşırıyorum. Su çaresizce bağırışan Egemen'leri izlerken çantamdan sargı çıkarınca bana döndü. Ben bunun buraya nasıl geldiğini düşünürken "o ne?" Dedi bana. "Sargı bezi..." Diye yanıtlayınca "onu anladım. Oraya nasıl girmiş?" Dedi. Hiç bir fikrim yoktu. Egemen'lere doğru koşmadan önce "bunun şuan bir önemi yok." Dedim. Düşünmeden koşmuştum. Orada hayatla cebelleşen biri vardı ve ben bu durumda olduğum yerde bekleyemezdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sonsuza kadar (Tamamlandı)
أدب المراهقينRuhları ve akılları aynı noktada buluşmuş iki insan; Anka ve Su. "sonsuza kadar" dediler, "sonsuza kadar dostuz." Maceralarını, hayallerini, üzüntülerini, sevinçlerini birlikte yaşayan iki dost. "bu sonsuzluk işareti bizi temsil etsin." dedi Su, "On...