Merhabalar, bu sefer biraz daha erken geldim. Çok fazla bekletmek istemedim bu kez. Çok konuşmadan bölüme geçiyorum. İyi okumalar:)
...&&&&&&...
BÖLÜM 23
Zaman, önündeki her şeyi sürükleyip götüren bir sel gibiydi. Onun gücüyle karşı karşıya kalmadan önce kendisini unutturuyor, varlığını hatırlattığında ise direnmene izin vermeden seni yıkıp geçiyordu.
Annemle geçen her anım sisli bir karanlığın içine gömülmüştü sanki. Yarım kalmış anılar, kırıp döken kavgalar, sevgiyi hiçbir zaman tam tadamamış bir çocuk... Annem ve bana dair içimde kalan her şey bundan ibaretti işte.
İnsan yokluğa alışırdı, kaybetmek yaşamanın bedeliydi belki de. Her yokluk, kalbini kırar ama zaman elinden geldiğince onarırdı o kırıkları. İnsanın kabul edemediği yokluk değildi aslında. İnsan, var olduğunu bilirken yokluğunu yaşadıklarına alışamazdı.
Ben, şimdiye kadar hep bunu yaşamıştım sanırım. Ailem hep hayatımın tam ortasında vardı ama hiçbir zaman tamamen hissedememiştim varlıklarını. Annem hep ona ulaşabileceğim bir yerdeydi ama hiç ulaşamamıştım ona. Babam hiç bana sarılmak için uzatmamıştı elini.
Uzun zaman önce çıktığım bu ev neden yuva olamamıştı bize? Aile olmayı becerememiş üç kişinin birbirine katlandığı dört duvar olabilmişti sadece. Zamanla daha da eksilmiştik. Şimdiyse tozlu anıların barınmaya çalıştığı bir ev olmuştu.
Kazanın üzerinden geçen üç günden sonra ilk kez gelmiştim buraya. Neden gelmiştim, onu bile bilmiyordum. Belki de son kez veda etmek istemiştim ona. Onun yokluğuna inanmak için bu evdeki o kocaman boşluğu görmek istemiştim. Eşyalarının başıboşluğundan görmek istemiştim belki de gidişini.
Ben, kimsesiz kalan çocukluğumu yıllar sonra Bulut'u tanıdıktan sonra bir aileyle tanıştırabilmiştim. Önce sevmeyi öğretmişti bana, sevilmeyi hissettirmişti sonra ise ailenin ne demek olduğunu öğrenmiştim onları tanıdıkça. Kaybetmenin korkusunu belki de gerçekten ilk kez onunla öğrenmiştim. Bir annenin koruyuculuğunu Bahar teyzenin bakışlarında, bir babanın sevgisini Çağan amcanın gülüşünde öğrenmiştim.
İnsan kaybettiklerine ağlar, biriktiremeyeceği anıları için üzülürdü. Peki, ben neden hissedemiyordum tüm bunları?
''Yağmur?''
Başımı karşımdaki sehpanın üzerinde duran fotoğraflardan kaldırıp bana seslenen kişiye baktım. Bahar teyze dikkatli gözlerle bana bakıp yavaş adımlarla yanıma oturduğunda derin bir nefes alıp önümde duran fotoğraflara kısacık bir bakış attım.
''Bu evde onun olmadığı tek bir an bile hatırlamıyorum.'' Dedim bakışlarımı ellerime çevirerek. ''Yine de sanki, o hiç var olmamış gibi hissediyorum.'' Başımı kaldırıp Bahar teyzeye baktım. ''Üzülemiyorum, kırılamıyorum, kızamıyorum... Ben neden hiçbir şey hissedemiyorum Bahar teyze?''
Ellerimin üstünde sıcacık elini hissettiğimde kalbimin üzerinde biriken taşların hareket ettiğini hissettim bir an için. Bakışlarındaki anlayış boğazımdaki düğümleri tek tek çözmeye başladı.
''Aslında çok fazla şey hissediyorsun bu yüzden de onları adlandıramıyorsun Yağmur.'' Dedi sakin çıkan sesiyle. ''İnsanın çocukluğu yaralı kalmışsa, sonraki yaralarına karşı hissizleşir. Zaten içinde sürekli acıyan bir yara varken diğer acılarını hissetmemeye başlar insan. Üzülse, ağlasa o yaraya ihanet edeceğini düşünür çünkü.''
Elimin üzerinde duran eli bana güç verircesine elimi sıktığında sessizce dinlemeye devam ettim.
''Hissizlik her zaman duyguların yokluğu yüzünden olmaz Yağmur, çokluğu yüzünden de olur. O kadar çok duygu aynı anda üşüşür ki üzerine ruhun yorgun düşüp hissizliğe sığınır. Sen aslında o kadar çok şey hissediyorsun ki kızım, gözlerin dudaklarından dökülemeyen her sözcüğü çığlık çığlığa bağırıyor.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RUHUMA DOKUN (TAMAMLANDI)
General FictionGözlerim pencereye kaydığında bakışlarım çok uzaklara daldı. Gözlerimin önüne gelen bir çift yeşil göz ruhumu ateşe attı, kalbimi tekletti. Yaşadığımız her şeyin bir nedeni vardı mutlaka ama gözlerinde gördüğüm aşk nasıl bu kadar sahte olabilirdi? R...