İlk evden kaçışım on dört yaşımda olmuştu bir Kasım gecesi nereye gitmek istediğimi bile bilmeden evden gitmiştim. Ayaklarım beni evimize çokta uzak olmayan kışın insanların donmuş gölde balık tuttukları yere götürmüştü. Hava henüz aydınlanmadığı için orada benden başka hiçkimse yoktu. Ağladım, yalvardım ve lanet ettim. Yapmak istediğim şeyi ertelemeyi bırakmaya orada karar vermiştim ve hemen ardından buzu kırıp içine atlamıştım. Çıkmamak için çok çabaladığımı hatırlıyorum, hatta suyun içindeyken kendime neden ayaklarıma beni aşağıya çekecek ağırlıklar bağlamadım diye sormuştum. Birkaç balık yaşadığımı anlamamı sağlar beni ısırdığında sudan çıkmış ve kırılan cesaretimin geri gelmesini beklemiştim. O cesareti banyoda bileklerimi keserken, arabanın önüne atlarken ve Jongin'e meydan okurken bulmuştum ama ölüm her seferinde beni görmezden gelmişti.
Hava aydınlanmaya başladığında yatağımın sol tarafında yatan küçük bedenin üzerinde olan gözlerimi aralanan kapıya doğru çevirdim. Bir anlığına Jongin ile göz göze gelmiştik. Tüm olan bitenden sonra Luhan onu odasına almamış ve Jongin saatlerce ona yalvarmıştı. Gece yarısı olduğunda Luhan odama gelmiş ve hiç dinmemiş gözyaşlarıyla kalmam için yalvarmıştı. Ona gitmeyeceğimi söylediğimde sakinleşmiş ve bir süre sonra kollarımın arasında uykuya dalmıştı.
"Evden kaçtığını düşündüm."
Jongin içeri girip kapının arka yüzeyine yaslandığında konuştu. Gözleri şişmişti ve uykusuzluğun verdiği yorgunluğu yakıyordu üzerinde. Bir anlığına evden kaçtığımda annemin beni fark etmiş olmasını istemiştim belki o zaman her şey bu kadar kötü olmazdı. Beni kaybetmekten korkar ve bana değer verirdi.
"Üzgünüm." Diye fısıldadım. "Mutluluğunu bozduğum için."
"Şimdilik bunu konuşmayalım. Bugün nehir kenarına gider ve başka çözümler bulmaya çalışırız. Luhan'ı bir daha incitmek istemiyorum."
O zaman beni göndermekten vazgeç demek istedim ama buna hakkım yoktu. Onun mutluluğunu almıştım ve karşılığında ben de mutlu değildim. Yavaşça başımı salladım içimdeki közü söndürmeye çalışırken.
"Bana söylediklerinde.." Gözlerimi ondan kaçırıp Luhan'a baktım. O kadar çok ağlamıştı ki şimdi deliksiz uyuyordu.
"Söylediklerimi hiç duymamışsın gibi yapamaz mısın?"
Bir süre sessiz kaldı. Ona çürümeye başlayan ruhumu göstermemeliydim, tek bir kelime bile etmemeliydim ama yaramın ne kadar derin olduğunu ona göstermiştim ve şimdi bunu kullanacaktı.
"Senin iyi bir ailede büyütüldüğünü düşünmüştüm. Zayıf ve solgunsun ama farklı bir havan var bununda ailenden geldiğini düşünmüştüm. İnsanlarında acı çekebileceğini bilmiyordum daha önce böyle şeye şahit olmamıştım. " Ona bakana dek konuşmadı. Gözlerimiz tekrar birleştiğinde bu kez kaçan taraf ben olmadım.
"Canın çok acıdı mı? Sana kötü kelimeler kullandıklarında ya da annen sana kötü davrandığında canın acıdı mı? Sana söylediğim şeyler canını acıttı mı?"
"Neden önemsiyorsun? Bana acımana gerek yok bunu yapmanı istemiyorum. Şimdiye kadar nasıl davrandıysan tekrar öyle davran."
"Sana o kelimeleri söylediğimde ağlamıştın. Canın gerçektende acımış olmalı."
Seslice yutkunduğumda ayak seslerini duydum. Yatağın ucuna oturduğunda Luhan burnunun ucunu kaşıdı ve ters dönerek sırt üstü uyumaya devam etti. Hareket ettiğinde diğer tarafa kayan örtüyü yavaşça çektim ve üzerini örttüm. Sıcakkanlı olmasına rağmen o hala çocuktu. Ne olursa olsun korunmaya, sevilmeye ve ilgi görmeye ihtiyacı vardı. Onun yaşındayken hayatım güzeldi babam ve annem yanımdaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HIRAETH / SEKAI
WerewolfSehun nefret kelimesinin insan hali olduğunu zannediyordu. Jongin insan bedeninde nefreti bolca barındıran bir alfaydı. Şiddet içerir!