Belimden karnıma sarılmış halde duran elinin üzerinde gezdirdiğim parmaklarım artık soğukluğunu tamamen kaybetmişti. Göğsü sırtıma yaslıydı, nefesi enseme dokunuyordu. Aynı anda nefes aldığımızda kendi kendime gülümsedim. Parmakları teninde dolaşan parmağımı yakalamaya çalışmaya başladığında gülümsememem büyüyüp kıkırtıya dönüşmüştü. Elimi yakalamayı bırakıp beni daha sıkı sardığında yavaşça kendimi toparladım.
Kaldığım odaya geldiği anda yüzü olan biten her şeyin iyi gitmediğini haykırır gibiydi ama buna rağmen bana iyiymiş gibi görünmek için fazlasıyla çabalamıştı.
"Neden uyumuyorsun?"
"Sen neden uyumuyorsun?" Soruyu ona yönelttiğimde iç çektiğini duydum. Ona doğru dönmek, yüzünü izlemek istiyordum ancak hareket edemeyeceğim kadar beni kendisine çok yakın tutuyordu.
"Chanyeol'un sürüsünden tek bir kişi bile hayatta değil artık. Ancak onların hala yaşadığını bilmek canımı sıkıyor."
"Bunun için mi somurtuyordun?"
Ensemin biraz aşağısında hissettiğim baskıyla yüzünü sırtıma gömdüğünü anladım. Onu üzen bir şeyler vardı ama bunu kolaylıkla söylemeyeceğini çok iyi biliyordum.
"Bugün annemin öldüğü gün." Sesindeki ton adeta can çekişiyormuş gibiydi. Kolunu karnımın üzerinden hafifçe kaldırdım ve kalçamdan destek alarak ona doğru döndüm. Gözleri her an ağlamaya başlayacakmış gibi dolu doluydu. Sağ elimi yavaşça yanağının üzerine bastırıp yumuşak ve sıcak tenini okşadım. "Luhan hala uyanmadı bu beni öldürüyor. Ona bir şey olacak diye çok korkuyorum Sehun. Annemden kalan son hediye ellerimden kayıp gidecekmiş diye çok korkuyorum. "
"O güçlü bir çocuk Jongin bunu biliyorsun. Onu kaybetmeyeceksin, onu senden hiç kimse alamayacak. Sadece biraz daha zamana ihtiyacı var. "
Gözlerini bir süreliğine kapattı. Parmakları yanağında duran elimi nazikçe çekip göğsünün üzerine bıraktığında endişem hafiflemişti.
"Uyuyamıyorum." Gözlerini açtığında Wufan hyungın söyledikleri zihnimde yankılanmıştı. "Kardeşim orada bilinçsizce yatarken bu yatak sivri demirlerden yapılmış gibi geliyor. Beni yok etmeye çalışsaydı bu kadar canım acımazdı. Seni ve onu bir daha görememe düşüncesi bir an olsun aklımdan çıkmıyor. "
"Sana hikaye anlatmamı ister misin?"
Hafifçe gülümsedi. Güzel gözleri artık mutsuzluğu ve endişeyi bir kenara atmış gibiydi. "Küçük bir çocuk değilim Sehun."
"Büyükler için de birkaç hikaye biliyorum. " Eli yavaşça bel kemiğimi tuttuğunda derin bir nefes aldım. Hikaye anlatmayı boş verip onunla edepsiz şeyler yapabilirmişim gibi bakıyordu. "Eros insanların gönlünde yaktığı aşk ateşiyle ünlüyken, sırtında taşıdığı okları insanların kalbine fırlatarak çiftleri birbirine aşık etmektedir. Eros'un attığı sivri uçlu ve parlak altından yapılmış oklar çiftleri birbirine aşık ederken, küt uçlu ve kurşundan yapılmış oklar ise kişilerde nefret hissi uyandırmaktadır."
Aşk ve nefret kelimelerinin bir arada olmasına şaşırmış gibi duruyordu. Ayaklarımı karnıma doğru çektim, sürekli çıplak ayakları, ayaklarıma dokunuyor ve ısımı daha da arttırıyordu. Elinin belimde ya da elimin göğsünün üzerinde olması ısınmam için yeterliydi.
"Özünde, sırtında bir çift kanadıyla ve sevda oklarıyla uçan Eros aşkın temsili tanrısıyken kendisi de bir güzele aşık olmuştur. Ölümlü bir kız olan Psyche , dilimizde ruh anlamına gelirken, üç kız kardeşten güzelliğiyle dillere destan olanıdır. Afrodit birgün Eros'tan Psyche'yi en çirkin adama aşık etmesi için ok fırlatmasını istemiş ve Eros'ta annesini dinleyip yola koyulmuştur. Psycke fazla gururlu, kimseye aşık olmamakla övünürken Eros onu dünyanın en çirkin erkeğine aşık etmek için harekete geçmiştir. Fakat Eros Psyche'yi görür görmez aşık olmuş ve onu uyuyan, sessiz bir ormanın ortasındaki saraya kaçırmıştır."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HIRAETH / SEKAI
WerewolfSehun nefret kelimesinin insan hali olduğunu zannediyordu. Jongin insan bedeninde nefreti bolca barındıran bir alfaydı. Şiddet içerir!