İliklerime kadar acının ne demek olduğunu, nasıl hissettirdiğini ve sonrasında oluşan duyguyu çok iyi biliyordum. Üvey babamın beynimi yıkayan hakaretleri, vücudumda iz bırakan şiddeti yatağıma uzandığım anda hissettiğim acıyı öfkeye dönüştürüyordu. Her bir seferinde kendime 'neden ona karşı koymadım ' diye sorarken gözyaşlarım korkaklığımı ortaya koyarak tüm gerçeği yüzüme vuruyordu. Artık korkak olmak istemediğimi anladığımda yaralı elimle Minseok'un karşısında oturuyordum. Üvey babama karşı gelirken korkak değildim, yapamayacağımı bildiğim halde Minseok'u kurtarmaya çalışırken korkak değildim, Jongin'i kışkırtırken korkak değildim.
Etimin kemiğinden sıyrıldığını hissettiğim anda cesaretim yerle bir olmuş, yerine ölesiye korktuğum pişmanlık gelmişti. Bileklerimi kestiğimde, arabanın önüne atladığımda, annemin uyku haplarının hepsini içtiğimde yok olma hissi bir anlığına zihnimi terk ettiğinde hissetmiştim bunu. Neden bunu yaptım diye sormuştum kendime defalarca ve defalarca aynı cevabı almıştım:
Bir hiç olduğum için.
Annemi mutlu etmek için.
Babamın anılarını silmek için.
Daha iyi bir evlat olamadığım için.
Şu an en büyük pişmanlığımı yaşıyordum, elleri boğazımı sımsıkı sararken. Baekhyun'un arkadaşım olduğunu zannedip, bana yardım edeceğini düşünerek aldığım çayın bana getirisinin bu olacağını bilmiyordum.
Aptalsın, dedi beynimin içindeki ses; sana gerçekten yardım edeceğini mi zannediyordun?
Belki de bana vereceği poşeti karıştırmış ve papatya çayı yerine kurtboğan çayı vermişti.
"Sana ne kadar katlandım haberin var mı? Leş kokunu her yerden alırken, konuştuğunda çıkan sesini duyarken ya da şu lanet gri saçlarını görürken ne kadar zorlandım bilmiyorsun. Sana kötü haber insan..." Yüzünü yüzüme yaklaştırdığında gözlerindeki alevi görmüştüm. Hafifçe gülümsedi ve tamamen ona bakmam için çenemi sıkıca tuttu. "Hiç kimse tarafından sevilmeden öleceksin."
"Bunu biliyorum." Kalbimi acıtan duygudan çırpınarak kurtulmaya çalıştım ama bunu engellemişti. Bir anda kendimi yerde buldum, düştüğümde vurduğu yer daha fazla acımaya başlamıştı. Elimi karnımın üzerine koydum ve Minseok'u kurtarma operasyonundan kalan kabuk tutmuş yaraya bastırdım.
"Artık evlenmemiz için bir baskı yok üzerimde. Sürü senin alfayı öldürmek istediğini öğrendiğinde yapacağın ilk şey buradan gitmek olacak ama gideceğin yer evin değil; cehennem olacak."
Acıyla yerde yuvarlanırken bedenimin etrafında dönüp duruyordu. Bedeni dönüşmek için can atıyor gibiydi, titriyor ve genizden gelen bir sesle hırlıyordu. Eğer dönüşürse canımı yakacak şeyler söyleyemezdi bu yüzden içinde tek bir sözcük kalmayana dek bekleyecekti.
"Umutsuz olduğunu düşünüyor musun? Sana yardıma gelecek hiç kimse yok. Kardeşim bana karşı geldiğinde çok eğlendin mi merak ediyorum. Onu öldürebilir ya da ona zarar verebilirdim ya da onu sürüden atabilirdim ama o benim kardeşim, benim kanımdan. Senin gibi soysuzlar bunun ne demek olduğunu anlayamaz."
Yavaşça toparlanıp ona baktım. Tek bir kelimemde işimi bitirecekmiş gibi bakıyordu ve istediğim de buydu.
"Yanılıyorsun." Yerden destek alıp ayağa kalkarken söyledim. Bakışları üzerimdeydi. "Bu hissin nasıl bir şey olduğunu çok iyi biliyorum. "
"Sana konuşmanı söylemedim."
"Senin emrin altında değilim. Ben bir insanım ve ne dediğin umurumda bile değil. O çayın içinde papatyanın olduğunu zannediyordum çünkü Baek--"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HIRAETH / SEKAI
Manusia SerigalaSehun nefret kelimesinin insan hali olduğunu zannediyordu. Jongin insan bedeninde nefreti bolca barındıran bir alfaydı. Şiddet içerir!