24

2.3K 204 87
                                    

Sessizliği kucaklayıp bir başıma kaldığımda o günden bu ana kadar olan her şey gözümün önünde toplanmıştı. Annem bana sırt çevirdiğinde bir başıma kalmam, yaşadığım onca acıyı kendi içimde saklamam, üvey babamla tanıştığım ilk an, öfkesinin bedenimde patlaması, babamdan kalan borcu ödemek için bir halta yaramaya çalışmam, ilk arkadaşım Minseok'un bana yardım eli uzatması hepsi geride kalmıştı değil mi? Artık acıyı unutmalıyım dediğimi hatırlıyorum kendime, bunu söyledikten sonra akan trafiğin içine koşmuştum.

Biraz önce burada benimle olan adamın bıraktığı sıcak dokunuşlar bir bir kaybolurken kollarımın arasında duran yastığa daha sıkı sarıldım. Defalarca söylediği sözler birkaç dakika önce dudağından çıkan ismimle silinmiş gibiydi. Sanki onu affetmeye dünden hazırdı kalbim ama beynim onu affetmemem gerektiğini milyonuncu kez söylüyordu.

Bunu yapmam için sadece 'kal' demesi yeterli değildi, yaptığı şeyleri zorunlulukla yaptığını biliyordum. Kalırsam sürüsü kurtulacaktı ancak çocuğu olmayacaktı.

Beni asla sevmeyecekti.

Belki o bile farkında değildi yaptıklarının ve söylediklerinin. Sadece dönemi yaklaştığı için hormonlarına söz geçiremiyordu karşısında durup ona söz geçiremeyecek, ona karşı koyamayacak tek kişi ben olduğum için bu kadar yakın davranıyordu. Yixing'in söylediğinin aksine onun ilgisini çeken ben değildim; Baekhyun'du.

Uykunun benliğimden çok uzakta olduğunu fark ettiğimde biraz dışarı çıkıp zihnimi boşaltmaya çalışmanın en iyisi olduğuna karar verdim. Bir şeyler yaşadığımız yatak bile şimdi beni karmakarışık düşüncelere sürüklüyordu.

Kal demişti ama kalmam için tek bir neden bile sunmamıştı. Luhan'ın benden nefret etmesini istemiyorum, diye tekrarladı zihnimdeki ses. Daha önce bana Luhan'ın kaç gözyaşlarına değeceğimi, beni hemen unutacağını da söylememiş miydi? İkili oynuyordu sürüsü için kendi düşüncelerini bir süre görmezden geliyordu.

Soğuk hava onun sıcak dokunuşlarını tamamen bedenimden uzaklaştırdığında ellerimi cebime sokup verandanın merdivenlerine oturdum. Şu an gitsem bunu kimse anlamazdı değil mi?

"Ay tüm güzelliğini sergilesin diye yıldızlar kendilerini gizlermiş."

Başımı yavaşça geriye çevirdiğimde kapıya yaslanmış Wufan'ı görmüştüm. Üzerinde ince siyah bir kısa kollu altında da koyu gri eşofman altı vardı. Saçları duştan yeni çıkmış gibi nemliydi, kol kaslarını gösterircesine ellerini göğsünün altında birleştirmiş halde duruyordu.

"Ay hiçbir zaman görmediği Güneş'e aşıkmış. Onun güzelliğini ağaçlardan, hayvanlardan duymuş. Günden güne ona olan aşkı büyümüş ve ateş topu bunu öğrenmiş. Büyüklerimiz aşk acıyla birleşirse yanarsın derlerdi hep, köşeden sessizce izlediği Güneş ile kavuşması o kadar imkansızmış ki Ay karanlığın içinde her gece yanmaya başlamış. Yıldızlar onun acısına ortak olurken aynı zamanda onun güzelliğini Güneşe göstermeye çalışırlarmış, bu yüzden bazı geceler gökyüzünde onları göremezsin çünkü hepsi gizlenir vaziyetteler. Eğer bir şey olmayacaksa bunu zorlamaya gerek yoktur, Ay ve Güneş ne zaman birbirlerine kavuşsalar ikisi de ışıklarından mahrum oluyorlar ama bilirsin bazen aşkın yüzünden acı çekmek bile güzeldir."

Yanıma oturduğunda dirseklerini dizlerinin üzerine yaslayıp, parmaklarını çenesinin altına yasladı. Gözleri gökyüzünde parıldayan dolunaydayken dudaklarında minik bir gülümseme vardı.

"Hiç bu açıdan düşünmemiştim." diye itiraf ettim. Gülümsemesi genişlerken bana baktı.

"İnsanoğlu doğadan uzaklaşalı asırlar oldu ve bilimi doğanın yerine koydunuz. Bunu bilmemen çok normal."

HIRAETH / SEKAIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin