Ayaklarım birbirine dolanırken, beni çekiştirmeyi devam etmeyi bir saniyeliğine olsun bırakmadı. Büyük evden çıktığımız andan beri ondaki öfkenin daha da arttığını fark etmiştim. Kendi canavarına yenilmemek için zor dayanıyor gibiydi, beni ya da Kahin Kyungsoo'yu yaralayabilir hatta öldürebilir hissi taşıyordu üzerinde.
Sıkıca tuttuğu koluma kaydı gözlerim, uyuşukluk parmaklarıma dek yayılmıştı. Kendimi bir kez daha geri çekmeyi denedim. Bunu ilk yaptığımda parmakları daha da sıkı sarmıştı bileğimi. Bir anda kendimi onun peşinde sürüklemeyi bırakmış halde buldum. Sinirden titreyen ellerini başının iki yanına bastırdığında korkarak geriye çekildim. Aramızdaki mesafe güvende hissetmem için yeterli gelmediğinde koşup uzaklaşmayı düşündüm ama aniden yanındaki ağaca yumruk atması bütün düşüncelerimi yok etmişti.
"Lanet olası!" Dişlerinin arasında fısıldadığında kendimi tekrar onunla bir tartışmanın içindeymişiz, birazdan kelimeleriyle beni parçalayacakmış gibi hissettim.
"Jongin!" Başını kaldırıp bana baktığında sızlayan kolumu ceketimin kolunda sakladım. "Bana mı kızgınsın?"
"Hayır." Sesi yumuşadığında içimdeki korku bir nebze azalmıştı. Bedenini tamamen bana çevirdiğinde rengi atmış tişörtünün altından gergin olan kasları dikkatimi çekmişti. Sanki gerçekten dönüşmemek için kendini zorluyordu.
"Orada yalan söylemene neden olduğum için üzgünüm. Başkalarının benim hakkımda olan bir şey için endişelenmelerini istemediğim için yalan söyledim. "
"Elbette senin için endişelenecekler. Evlendik ve herkes bir çocuğumuzun olmasını istiyor. "
"Haklısın." Doğruca gözlerinin içine bakarken acısı geçen kolumu kıyafetimin altından kurtardım. "Bunun için evlendik. Onlara kısa bir süre içinde çocuk yapmayacağımızı söylemeliyiz sanırım."
"İstiyorsan söylerim. Aramızdaki sorunları ortadan kaldırana dek, alfalığımı bir kenara bırakıp senden uzak durmaya çalıştığımı herkese söylerim."
"Beni mi suçluyorsun?" Hayretle ona bakarken yüzündeki tek kas bile oynamamıştı. Onu göğsünden itip tişörtünü avucumun içine aldığımda boğazının gerisinden hayvani bir ses çıkarmıştı. "Baekhyun'u da benim gibi suçluyor musun? O sana ihanet etti, seni öldürmek istedi, seni kullandı. Bunun yanında ben istemediğim bir şekilde tüm bu olaya dahil olmak zorunda kaldım. Seninle başa çıkmak kolay mı sanıyorsun? Senden ufacık bir umut beklerken her gece morluklar ve kapanmayan yaralarla uyumak kolay mı sanıyorsun?"
"Gidebilirdin Sehun. Her şeyi öğrendiğinde tüm bu saçmalıklara boyun eğmek yerine evine geri dönebilirdin."
"Eksik söylüyorsun Jongin gidebilirdin değil, gidebilirsin demen gerekiyordu."
"Kendinde misin? Sehun şu üç günün içinde korkacağını düşünerek senden uzak kalmaya çalıştım. Acını anlamak için seninle konuşmaya çalıştım. Sürekli aynı sorunu önüme koyup duruyorsun. Şu an eşim olan sensin, hayatım boyunca yanımda olmasını istediğim sensin. Bir şeyler yapmadığımı mı düşünüyorsun? Sana ve bana yaptıklarını ödetmek için onu aramadığımı mı düşünüyorsun? Onu her yerde aradım, her taşın altına, her ateş izi olan yere baktım. Onu bulduğumda elimde bedeninden ayırdığım kafası olacak. Bunu duymak mı istiyordun? Bana ne istersen sor her birini cevaplayacağım ama yalvarırım sana olan davranışlarımın nedenini dönemim olduğunu vurgulama."
Yavaşça ondan uzaklaşıp az önce yumrukladığı ağaca yaslandım. Başımın olduğu yerdeki derin çukuru hissedebiliyordum. Bana vurduğunda nasıl hayatta kaldığımı merak ediyordum doğrusu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HIRAETH / SEKAI
WerwolfSehun nefret kelimesinin insan hali olduğunu zannediyordu. Jongin insan bedeninde nefreti bolca barındıran bir alfaydı. Şiddet içerir!