bölüm 27: bebek ve babacık

1.1K 85 102
                                    

iyi okumalar

---

Koridor boyunca koşmaya başladım, Yugyeom ve Bambam'de arkamdan beni takip ediyorlardı. Yarış yapıyorduk yani, daha da hızlandım.

"Hey! Ezikler!" diye bağırdım ikisine, koridorda kimse yoktu bu yüzden aptallar gibi koşuyorduk.

Sınıflarımıza ulaştık, ayrıydı ama yan yanaydı bu seferki sınıflarımız.

Sınıfımın kapısına ulaştığımda arkamı döndüm ve Yugyeom'la Bambam'in benden çok uzakta durduklarını gördüm.

Kapıyı açtığımda hiç görmek istemediğim bir manzarayla karşılaşmıştım, bunu hiç görmek istemiyordum.

Ama üçüncü kez görüyordum işte.

Jaebeom sikik bir masaya daha önce denk gelmediğim bir kızı yaslamış ve onu beceriyordu.

"Ah be!" kapıyı hızla kapatıp bağırdım.

"Yüce İsa, neden beni bu okuldan alıp cennetine almıyorsun?" diye bağırmaya devam ettim. Yan sınıftan şaşkınca Bambam ve Yugyeom çıkmıştı.

"Ne oldu hyung? Neden birden çığlık attın?" diye sordu Yugyeom.

"Üçüncü kez! Üçüncü kez! Sikeyim." son kısmı mırıldanmıştım.

Yugyeom ve Bambam kahkaha atmaya başlayınca onlara baktım. Gerçekten, ya gülmeyi bırakmaları gerekiyordu ya da ben onları yerin altına sokacaktım.

"Kapayın çenenizi." kaşlarımı çatıp onların sınıfına girip, onları arkamda öylece bırakmıştım.

Bugün her zamankinden daha erken uyanmışlardı ve beni zorla uyandırıp okula sürüklemişlerdi. Aklıma o korkunç görünti gelmişti tekrar.

Onlar yüz yüzeydi ama ben sadece kızın yüzünü görmüştüm.

Jaebeom'un muzunu görmemem benim için iyi olmuştu.

Teşekkürler tanrım.

Onların sınıfından çıktığımda, defterimi dolabımda unuttuğum aklıma gelince dolapların olduğu kısma doğru ilerledim. Diğer gerekli şeylerimi de aldım ve sınıfıma geri döndüm, bunları yaparken yirmi dakikaya yakın bir süre oyalanmıştım.

Bir de bu süre içerisinde Bambam'le telefonda konuşmuştum ve o Yugyeom'la birlikte projeleri hakkında konuşmaya daldığında telefonu suratına kapatmıştım.

Sınıfa girdiğimde Jaebeom oradaydı... Her zamanki yerinde oturuyordu.

Ona bakmadan kendi kendime mırıldanmaya başladım.

"Kahrolası, sabah sabah neden birini becerir ki?" öfkeyle mırıldanıp aynı zamanda da yürürken sıramın yanındaki sıraya bacağımı çarpmıştım.

Bana baktığını hissedebiliyordum.

"Bu senin sorunun mu?" gülümsedi ve sandalyesinden kalktı.

"Evet, sen o kızı becerirken ben neredeyse senin sikini görecektim." açık açık, kaşlarımı çatarak sinirle konuştum.

Sırama oturdu, bana bakacak şekilde. Dudaklarında küçük bir sırıtış vardı, kırmızı bir hoddie giymişti ve bakışlarında benimle alay ettiğini belli edecek bir bakış vardı. Üstelik saçlarını bugün geriye doğru şekillendirmişti, bu gerçekten nadirdi. Bu okula geldiğimden beri beş hafta geçmişti ama bu bunu üçüncü yapışıydı.

"Onu görmediysen ne gördün?" diye sordu başını sağa doğru eğerek.

"Kızın yüzünü gördüm, sanki onun ellerini kesiyormuşsun gibi ağlıyordu. Zavallı kız." kızgın ifademe geri dönüp sinirle başımı salladım.

"Ama dün gece zaten biriyle birlikte olmuştun, biraz yavaş olman gerekmez mi?" diye devam ettim, bu beni gerçekten rahatsız ediyordu.

"Bu benim hayatım, benim dünyam ve benim alışkanlığım. Neden umursuyorsun?" dedi ve sırıttı tekrar. Tanrım kahretsin, her şeyi benim için zorlaştırıyordu bu çocuk.

"Cidden ahbap, sakin ol. Eğer bu şekilde birilerini sikmeye devam edersen geleceğin doğumuna erişemeyebilirsin." dedim.

"Kendi güneş ışığından mı bahsediyorsun?" dedi ve sırıttı.

Gözlerimi doğrudan gözlerine çevirip sinirle ona bakmaya devam ettim.

"Ah, milyonlarca yıl geçse bile asla." gözlerimi devirdim. "Ayrıca ben güneş ışığı değilim, bana bir daha böyle demeye cüret etme."

"O zaman sana ne demeliyim?" dedi oturduğu yerden kalkıp önüme geçerken.

"Youngjae, Choi Youngjae benim gerçek adım olan."

Dilini şaklattı, elini çenesine götürdü ve bir süre düşünüyormuş gibi yaptıktan sonra elini indirdi.

"Hm, bu sıkıcı değil mi?" diye sordu kaşlarını kaldırarak.

Beni gerçekten öldürmek istiyordu.

"Sıkıcı gerçekten, sana başka bir şey demek istiyorum ama güneş ışığı demeyeceğime söz veriyorum." tekrar oturarak konuşmaya devam etmişti.

"Ne diyeceksin?" diye sordum merakla.

"Sana benden genç olduğun için bebeğim demek istiyorum."

Konuşmaya başlamadan önce ona yaklaştım ve göğsüne tekrar tekrar vurmaya başladım.

Fakat o sadece gülüyordu ve bana penisiyle ya da başka bir şeyle oynayan küçük bir çocukmuşum gibi bakıyordu.

"Bak, bana vursan bile bunun bir etkisi yok çünkü yumrukların bir bebeğin yumrukları kadar zayıf." dedi, bileğimi tuttu ve onu yumruklamayı bırakmamı sağladı.

Her iki bileğimi de sıkıca tutarken, bacaklarını vücudumun etrafına sardı, beni göğsüne doğru çekti ve ellerimi yavaşça iki yanıma bırakıp belimi tuttu.

Şu an şok geçiriyor gibiydim, olanlara karşı bir tepki gösteremiyordum ve o kulağıma doğru eğildiğinde ise nefesim kesilmişti.

"Dur bebeğim, senin yumrukların bir işe yaramaz." diye baştan çıkarıcı bir şekilde fısıldadı.

Biliyorum yanıyordum ama aynı zamanda kafamın içinde kötü bir fikir de belirtmişti.

Fısıldamadan önce aynı onun gibi başımı kulağına yaklaştırdım.

"Şimdi nasıl?"

Elimi yumruk yaptım ve doğrudan kasıklarına vurdum, hızla geriye doğru çekilip bana bakmıştı sinirle.

"Ah... Babacık, bu acıttı mı?"

 Babacık, bu acıttı mı?"

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
bully and fuckboy |2jae - çeviri|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin