bölüm 31: sıcaklıkla uyanmak

816 80 68
                                    

iyi okumalar

---

Ne zaman uyuyakaldığımı bilmiyordum ama yine de rahat uyumuştum ve telefonumun zil sesiyle gözlerimi açmıştım.

Başımı sert ama rahat bir yere koyduğumu hissettiğimde gözlerimi kırpıştırdım ve görüşümün netleşmesini sağladım, biri elimi tutuyordu.

Başımı yaslandığım yerden kaldırdım, sağıma baktım ve Jaebeom'u kafasını koltuğa yaslanmış olarak uyurken gördüm. Eli benim elimi tutuyordu ve başımı yaslandığım yer onun omzuydu.

Yavaşça iç içe geçmiş ellerimizi ayırdım, soğuk havayı elimde hissettiğimde az önceki sıcaklık hissini istemiştim.

"Elleri çok sıcak." diye mırıldandım. Omuzları da kafamı rahat hissettirmişti ve oradan ayrılmak istememiştim.

Bana neler oluyor? Neden onun sıcaklığını istiyorum?

Kendi kendime düşünürken bakışlarımı dışarıya çevirdim ve hava alanının yakınlarında olduğumuzu fark ettim. Trafik yoğun görünüyordu.

Tekrar sağıma baktığımda Jaebeom'un hâlâ uyuduğunu görmüştüm, omzunu biraz sarstım ama hiçbir şey hissetmiş gibi değildi. Tekrar sarstığımda kaşları çatılmıştı ama uyanmamıştı.

"Jaebeom?" garip bir şekilde adını seslendim. "Hyung? Uyan." çenesini tutttum ve biraz da yüzünü salladım.

Hafifçe gözlerini araladı, kaşları daha çok çatılmıştı, saçları yüzünü salladığım için gözlerinin üstüne düşmüştü. Sonunda gözlerini daha çok aralamıştı.

Bana döndü, kafasını yaslandığı koltuktan ayırmıştı. Hızla gözlerini kırpıştırıp bana bakmaya devam etti.

"Günaydın." dedi birden.

Aman tanrım, sesi çok derin ve boğuk çıkmıştı, tanrım neden?

"Saat kaç?" diye sordu iç çekerek.

"Oh-umm, sa-sabah sekiz buçuk." kekelemiştim, hâlâ ona bakarken.

"Henüz gelmedik mi?" diye sordu, üzerime doğru eğilip dışarıya bakmaya başlamıştı.

"Geldik, arabayı park etmek üzereyiz." başımı salladım.

"Oh, her şe-"

"Hadi çocuklar uyanın, uyanın, geldik!" koç bağırarak konuştu aniden.

"Çok bağırıyor." dedi Jaebeom. Başımı salladım, önümdeki çantamı aldığımda Jaebeom'da kendi çantasını almıştı.

Her şeyin tam olduğundan emin olup telefonumu da aldım. Birer birer otobüsten indiğimizde hepimiz esnemiştik.

"Çok güzel bir uykuydu." dedi Yoongi.

"Gerçekten öyleydi."

---

Uçağa bindiğimizde birinci sınıf kısmına geçmiştik, koltuk yerlerimizi kolayca bulmuştuk.

Bana sorarsanız gayet güzel bir uçaktı.

Koltuğum Yugyeom'un yanındaydı ve Bambam ise Jaebeom'la birlikte oturuyordu. Arkamda oturan Jaebeom'a çevirdim bakışlarımı.

"Size iyi şanslar." sırıttım, Bambam'in kaşlarını çatılmıştı.

"O kadar da kötü değilim." diyerek sinirle soludu. Yugyeom ayağa kalktı ve Jaebeom'un yanına gidip başında dikilmeye başladı.

"Benimle koltuğunu değiştirebilir misin Jaebeom hyung? Gerçekten Bambam'le oturmak istiyorum." Yugyeom sevimli bir ses tonuyla konuşuyordu.

Onun bu halini kimse reddedemezdi, ben bile.

Jaebeom kalkıp yanıma oturdu, bana döndü ve hafifçe sırıttı.

"Tekrar görüştük kaptan."

"Bana bir iyilik yapmak istersen, lütfen beni kızdırma." dedim ve önüme döndüm.

"Oh vay canına, küstah bir bebek." sırıtışı genişledi, gözlerimi devirdim ve başımı sallayıp telefonuma geri döndüm.

"Affedersiniz efendim, lütfen emniyet kemerlerinizi takın ve telefonlarınızı kullanmayı bırakın." dedi yanımıza gelen hostes.

Yanımızdan gitmeden önce sıcak bir şekilde gülümsemişti.

"Aç değilim, servis için geldiklerinde beni uyandırma sakın." dedim Jaebeom'a, bana son bir bakış atıp önüne dönmüştü.

Gözlerimi kapattım ve derin bir uykuya kendimi bıraktım, uçuş yalnızca iki saat sürecekti.

Hoparlörden gelen ses uyanmama neden olmuştu.

"Lütfen emniyet kemerlerinizi takın, inmek üzereyiz." duyduğum şeyleri görmezden gelip tekrar gözlerimi kapattım.

Biri kolumu sarstığında sağıma döndüm ve Jaebeom'a bakmaya başladım.

"Emniyet kemerini tak aptal." dedi, gözlerini ovuşturuyordu.

"Kaptan demek istedin sanırım." onu düzelttim ama yine de emniyet kemerimi takmadım.

"Affedersiniz efendim, emniyet kemerinizi takabilir misiniz?" aynı hostes bana gülümseyerek konuştu tekrar.

Çok sahte...

"Siktir git." dedim.

"Affedersiniz efendim, küfür etmeyin lütfen." hafif bir tonda konuştu hostes.

"Umrumdaymış gibi mi görünüyor?" omuz silktim, daha fazla üstelemedi ve yanımızdan ayrıldı.

"Kahretsin, küstah." Jaebeom dikkatini bana verdi, kemerimi tuttu ve benim yerime bağladı.

Ona baktım ama tabii ki bana bakmıyordu.

Kolayca inmiştik, artık alışık olduğum havaalanına gelmiştik. Yugyeom ve Bambam için de böyleydi bu.

"Buraya gelmemizin üzerinden ne kadar geçti?" etrafa bakınırken kendi kendime mırıldandım.

"Daha önce buraya geldin mi?" diye sordu Jackson, kaşları çatılmıştı.

"Evet, geçen yıl Seul takımında oynuyorduk ve burada maçımız oldu." dediğimde başını sallamıştı.

Otobüse bindik ve kalacağımız otele gittik. Büyük bir oteldi, büyük parlak bir lobisi vardı ve bir köşesinde kulüp diğer bir köşesinde de kahve dükkanı vardı.

Saat bir buçuktu, Jinyoung ve koç kayıt için yanımızdan ayrılmıştı. Geri döndüklerinde Jinyoung'un yüzünde bir sırıtış vardı ve bana göz kırptığında kaşlarımı çatmıştım.

"Koç otuz dört numaralı odada kalacak, Jackson ve Mark otuz altıda, Bambam ve Yugyeom otuz yedide, ben ve Yoongi ise otuz sekizde kalacağız." tekrar sırıttı Jinyoung. "Jaebeom ve Youngjae otuz dokuz numaralı odada kalacak."

Ellerimi yüzüme kapattım ve geri çektiğimde surat asıp sızlandım.

Kötü bir şekilde sırıtan Jaebeom'a baktım. Göz kırpıp bana döndü.

"Benimle aynı odayı paylaşmaya hazır mısın bebeğim?"

"Sen benim ölümüm olacaksın."

"

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
bully and fuckboy |2jae - çeviri|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin