Her zamanki düzeninde sürüp giden bir ayın sonunda, Taehyung, Japonya'ya gitmesi gerektiğini söyleyerek beni görmüş; apar topar hazırladığı çantasını omzuna taktığı gibi de yetişmek için çabaladığı serginin yolunu tutmuştu. Bu yüzden birkaç gündür ona sarılamamın verdiği gerginliği üzerimden atmak için birlikte yaşadığımız evden Yugyeom'un yanına dönmüş ve onsuzken neler yaptığımı, nasıl yaşadığımı hatırlayarak kendime bir uğraş bulmak istemiştim ve bulmuştuk da. Onsuzken arkadaşlarımla takılıp sarhoş olana dek içer, sabaha bir şekilde evimin yolunu bulurdum ve muhtemelen bu kadar düşüncesiz olmaya, hiçbir şey düşünmeden sadece eğlenmeye ihtiyacım vardı.
Hoseok, onun güzel kız arkadaşı, Jimin ve sevgilisini özlediği için sürekli mesaj atmış mı diye çaktırmadan bakan ben, dikdörtgen bir masanın etrafında tembelce oturuyorduk. Hoseok, paketinden çaldığım sigaralar için homurdanıyorken sevgilisi birden bire çokça içtiğinden çoktan uçmuş gibiydi, sürekli yerinde sallanıyor; canlı müziğe eşlik ediyorken elini kaldırıp arada bir Hoseok'un ensesine geçiriyordu ama Hoseok öylesine umursamıyordu ki ona dönüp yapmamasını söylemiyordu bile. Sadece onu izlerken gülümsüyor ve elindeki bardağı alarak ondan şişeleri uzak tutmaya çalışıyordu. Jimin nedense sessizdi, bir elini kafasına yaslamış; diğer elindeki sigaranın külünü tabağa silkeleyip duruyor, arada bir sohbetimize katılıyordu ki, bir elimi omzuna atarak onu kendime doğru çektim ve "Jimin Hyung," dedim kulağına doğru. Kulağına doğru konuşulmasından hiç hoşlanmadığını çok iyi biliyordum. "Ne o? Cinsel sorunlarını bize mi yansıtıyorsun?"
"Cinsel bir sorunumun olmadığına emin olabilirsin, jeon."
Güldü, sadece dişlerini gösterdiği çok ufak bir gülüştü bu ama beni şımartmaya yetmişti. Öyle ki, kolumu omzuna sürterek indirdikten sonra sağ elimi uyluğuna atmış ve "Diyecektim ki," diye fısıldamıştım kulağına doğru. "Eğer varsa çözmene yardım edebilirim."
Ona her zamanki sulanmalarımdan biri gibi geldiğinden elimi tutup kendi uyluğuma bıraktıktan sonra gülen Hoseok'a bir göz atmış ve "Ne o?" Demişti, tek kaşını kaldırarak. Simsiyah saçları beyaz tenini dökülürken gözleri her zamankinden daha parlak görünüyordu. "Asıl senin babalık, sikini kaldıramıyor olabilir mi?"
Ona gülmek istedim. İnanın, bu dediğinin şaka olduğunu biliyordum ve ona gülüp geçmeyi istedim ama sevgilim hakkında yaş iması yapılması kaşlarımı çatmama sebep olmuştu ve bu istemsizdi işte-Bunu duysa alınacağını biliyordum ve ben de ona göre tepki vermek istiyordum. "Ah, inan-Benim kaldıramayacağım sik yok Jiminie ama," kıvırcık saç tutamımı geriye doğru ittirirken devam ettim, "Seninkinden emin olamadım, malum, kaç yıldır uyuyor herhalde. Ortada bir çocuk falan-"
Jimin, patavatsız cümlemi "Kısırım," diye kestirip attı ama bunu öyle umursamaz söylemişti ki, bir an için hem bu umursamazlığına üzüldüm hem de duyduğum şeye şaşırdım. Bunu daha önce hiç konuşmamıştık, bir çocuğunun olmadığını biliyordum ama...
Yalnızca "Ben..." diye mırıldandım, ama "Sorun yok, bunu umursamıyorum." Dedikten sonra önündeki bardağın çizgilerinde baş parmağını dolaştırmaya başlamış ve sonra gülmüştü. "Karım da umursamıyor, çocuk istemiyoruz."
Bir anlığına, sadece bir anlığına Taehyung'un kendine benzeyecek bir çocuğunun olmasını isteyip istemeyeceğini düşündüm. Aslında, kim istemezdi ki? Eğer Kim Taehyung olsam, ben de bir çocuğumun olmasını fazlasıyla dilerdim çünkü o sahiden, fazlasıyla güzel ve yetenekli bir adamdı. Elinden her iş gelirdi, her şeyi en güzel o yapardı ve zaten, en güzel her zaman oydu. O. En güzel, Taehyung'tu ve ona sahip olmama rağmen bir çocuk sahibi olabilme ihtimalini yok ettiğim için suçlu hissetmiyorum desem bu kesinlikle yalan olurdu.
