Kim Taehyung'la ikinci buluşmamızdı.
Üzerimdeki kabanın içinde, siyah, boğazlı ince bir kazak vardı. Saçlarıma şekil vermektense yalnızca düzleşmesi için uğraşıp öylece bırakmış ve üzerimden çıkmayan siyah pantolonum ve Hoseok'un yakıştığını söylediği gözlüklerimle her zamankinden biraz farklı göründüğüme emindim ama sorun değildi, Taehyung'la yan yana yürürken birbirimizle uyumluymuşuz gibi görünmek istiyordum.
Buluşacağımız parka vardığımızda, sırtımı bir ağacın gövdesine yaslayıp beklemeye başladım, her zaman biraz erken gelirdim zaten ve Taehyung'u beklemek hiç sorun değildi. Yalnızca, bekledikçe içimdeki heyecan büyüyor, büyüyor ve beni etkisiz hale getirip kendi bağımsızlaştıktan sonra hayatı bana zindan ediyordu. Heyecanlanmak bok gibiydi, heyecanlanmak kesinlikle boktan da öteydi çünkü elimi ayağıma dolaştırıyor ve aptal gibi görünmeme neden oluyordu.
Derin bir nefes alıp kafamı parkın girişine çevirdiğim sırada, gözlerimin bana bir oyun oynamasını diledim çünkü, Tanrım, Taehyung baştan aşağı simsiyah görünürken hiç görmediğim kadar sıkı pantolonu bacaklarını sarıyordu ve tıpkı benim gibi boğazlı kazak giyerken, üzerinde çeşitli baskılar bulunan deri ceketiyle eski tarzının tamamen dışında görünüyordu. Saçlarını kısaltmıştı, oynayamadığım ve bunun için tam şu an çok pişman olduğum ense saçları gitmiş; siyah rengini terk etmişti. Saçları griydi, sahiden çok yumuşak ve parlak görünüyordu ve Taehyung o an öyle yakışıklıydı ki, parktaki herkesin görüp de iç çektiğine yemin edebilirdim.
Ama bana geliyordu.
Benim yanıma.
Gözleri yavaşça etrafta dolanırken bana takıldığında, önce bakışlarını iyice kıstı; sonra istemsiz bir gülüş dudaklarında var oldu ve öyle güzel gülümsedi ki, ağaca daha çok yaslanmama engel olamadım. Adımlarını hızlandırmıştı, yanıma ulaşmak içindi ve bu yüzden ben de ona adımlamaya başlayınca ortada buluşuverdik. Bu sefer hızlı olan bendim, kollarımı, ona selam dahi vermeden beline doladım ve Taehyung bunu asla garipsemedi. Onun da kolları usulca boynuma sarılmış ve burnu yanağıma değerken; "Seni özledim," diye mızmızlanırken bulmuştum kendimi. Kaşlarım çatıktı, bir haftadır hiç görüşemiyorduk ve Taehyung hep dolu oluyordu. Gitmesi gereken sergiler vardı, konserlere yetişmeliydi ve kuzeninin dans gösterisi vardı. Evet, binbir şey çıktığından buluşamamıştık işte.
"Ben de seni özledim, Jeonggukie," Tatlı kelimelerle bunu söylemesi gülümsememe sebep olunca geri çekilip o da gülümsemiş ve heyecanını, merakını saklamadan; "Bugün değişik görünüyorsun," diye mırıldanmıştı, dişleri alt dudağına geçiyordu. Bu beğendiğini mi gösterirdi?
"E-eh, sen de öyle."
"Yani," Parkın çıkışına dönüp yürümeye başladığımızda, benim soramadığım soruyu dile getirmiş ve bunu yaparken yalnızca yere bakarak gülmüştü. "Bu beğendiğini mi gösterir?"
"Sanırım beğenilmeyecek bir anın yok," Onu sabah vakti, uyandığı ilk dakika da görmüştüm; mesajlaşırken uyumadan önce attığı son halini de. İki türlü de, birbirinden güzel görünüyordu. Gün ortasında herkesten güzeldi, akşama doğru her şeyden. Taehyung sanki vakit geçtikçe daha da güzelleşiyor, beni çılgına çeviriyordu çünkü, Tanrı aşkına o kadar tatlıydı ki ne yaparsa yapsın gözüme güzel geliyordu işte. Çok güzel geliyordu. "Ama sen nasıl seviyorsan öyle daha güzelsin."
Taehyung usulca bakışlarını tekrar kaldırıp yüzüme odakladığında, "Teşekkür ederim.." diye mırıldanıp elini kabanımın cebine sokmuş ve bu ani hareketiyle elimi titretmişti. Parmakları parmaklarımın üzerine dolanmış vaziyetteydi, gülümsüyordu ve dudaklarından, "Sen de öylesin." Dökülüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kim Taehyung | taekook ✔
Fanfictionannem çok küçükken öldü beni öp, sonra doğur beni