5|tavşan dişler, renkli kalemler ve dikdörtgen gözlük|

28.1K 3.4K 3.5K
                                    

Yorum istiyorum desem.......💔

"Neden bu kadar ateşli?"

Birkaç hafta öncesine dek, Kim Taehyung'u, yeşil kazağının içinde; sıcaktan kızaran ve domates sosuna bulanmış dudakları hafifçe şişmişken gördüğümde bu soruyu kendi kendime sormuştum.

Simsiyah saçları, tutam tutam ensesine doğru dökülürken kavruk teni, loş ışınımızın altında bile parıldıyordu. Elmacık kemiklerinin üzeri hep pembe, dudaklarının kenarı kıvrık; uzun parmakları yüzüklerle süslüydü. Çok güzel yemek yiyordu, dudaklarının her bir hareketi; dilinin, kalın dudakları üzerindeki hareketi, şişen yanakları ve Tanrı aşkına- kazağının açık bıraktığı yerlerde belirgin köprücük kemikleri... Beni delirtiyordu.

Uzun tırnaklarını bile, sırtımda hissetmek için ayaklarına kapanabilirdim.

Günler boyunca düşündüğüm bu soru kendini yavaş yavaş, Neden bu kadar naif? Sorusuna bırakıyordu. Evet, öyleydi. Kim Taehyung ateşli, seksi, yakışıklı veya Tanrısal olmasının yanında çok, çok naifti. Yanakları bile hemencecik kızarıyor, o, her işi kendi başına yaparken çok özenli görünüyordu. Elleri titreyince tatlı bir tavırla onlara bakıp kıkırdıyor, gözlerime bakıp; hemen bakışlarını kaçırıyor ve kendini benden hemencecik soyutluyordu. Aniden ortadan yok oluyor, bazen bir anda ortaya çıkıyordu.

Tanrım, benimle flört etmeye çalışırken öyle tecrübesiz davranıyordu ki, onu bir köşeye sıkıştırıp beni öpmesi için zorlayasım geliyordu.

Şimdi çaprazımdaki masadaydı. Kartondan kahve bardağı, dikdörtgen masanın üzerinde ve defterinin hemen yanındaydı. Renkli kalemleri, burnunun üzerindeki dikdörtgen gözlüğü ve krem rengi gömleğiyle bile beni baştan çıkarıyordu, sikeyim ki. Buraya gelirken onu takip etmiştim ve tek düşündüğüm, kahverengi kumaş pantolonun uzun bacaklarını-Tanrı affetsin, kalkık kalçalarını- ne güzel sardığıydı.

Beni görmediğini bildiğimden kolumu masaya yaslayıp; yanağımı da koluma yaslamış ve şapkamı yüzümü iyice kapatması için aşağıya çekiştirmiştim. Çenemde maskem vardı, güneş gözlüklerimle, hiç de dikkat çekmediğime emindim!

Bir süre daha öylece kaşlarının hareketlerini, dudaklarının büzülüp gevşemesini izlerken buldum kendimi. Bu, artık bir rutin haline geldiğinden Hoseok hayıflanmaya başlamıştı bile çünkü dükkanı ona bırakıp çıkıyor ve beni patrona şikayet etmesin diye ona bir koli çikolata almak zorunda kalıyordum. Tam bir aptaldım ama yapacak bir şeyim de yoktu ki, yalnızca Kim Taehyung'un büyüsüne akıp gitmiş, bir sel oluşturmuştum. Instagram dahi kullanmayan bir adama takılı kalmak beni mahvediyordu. Numarasını bile alamamıştım!

Uzun parmaklarını ensesine atıp yavaş yavaş saçlarını okşamaya başladığında, bunun hoşuna gittiğini ancak her zaman kendi kendine yaptığını fark ettim.

İsterse, ben daha güzelini yapardım.

Kütüphanenin bir köşesinde saatlerdir bir şeylerle uğraşıyorken, çattığı kaşları, telefonun ekranı aydınlandığı gibi yumuşadı ve sonra dudaklarında bir gülüş peyda etti, son model bir telefonu olması garip gelen bir şeydi bana ama; fotoğraf çekmeyi sevdiğini düşünmüş ve sonra bunu normal bulmuştum.

Parmakları hızlı hızlı ekranda gezindi ve kafası yavaşça kalktı. Gözleri sanki bir şey arıyormuşcasına etrafta gezinirken hala gülümsüyor; içimdeki merakı körüklüyordu.

Kim Taehyung, bir Tanrı gibi gülüyordu.

Masanın üzerindeki laptop çantayı bulduğunda oturduğu koltuktan kalktı ve çantayı; ardından kabanını koluna geçirip yürümeye başladı. Nereye çıkıyordu ki? Günlerdir, saat yediye dek burada çalışırdı ama şimdi beş olmadan kalkıp gidiyordu. Üstelik-Üstelik bu kadar güzel gülümseyerek birini arıyordu ve beni çok merakta bırakıyordu.

Hızla yerimden kalktım ve peşine takılırken sessiz kalmaya çalıştım, merdivenlerden ikişer ikişer yürüyor; ona yetişmeye çalışıyorken bu biraz imkansızdı ama, deniyordum işte.

Hızlı olmama rağmen, kütüphaneden çıktığımda onu kaybetmemiş olmam sinirle elimi alnıma vurmama sebep olduğunda, belime işleyen zarif dokunuşla olduğum yere çivilenmiştim adeta.

Siktir, Kim Taehyung'tan başkası, böyle güzel dokunamazdı.

Beni yakalamış olduğu bir an için aklıma düştüğünde büyüyen gözlerim ve aralanan ağzımla öylece ileriye bakmaya devam ettiğimde, "Bay Jeon!" Demişti. Sesi çok tatlı geliyordu, biraz heyecanlı; çokça mutlu. Parmakları olduğu yerden kayarken, "Sizi yakaladım." Diye devam etmiş ve sonra kıkır kıkır gülmeye başlamıştı.

Ona döndüğümde, uzun parmakları dudaklarının üzerine kapansa da, gülüşünü örtemiyordu.

Dişleri bembeyaz, dudakları capcanlı ve gerçekten, çokça öpülesiydi. Ve böyle karşınızda kahkaha atıyorken onu kucağınıza alıp evinize götürme isteği duymuyorsanız, bu sizin sorununuzdu.

"Yakaladınız mı?" Sanki hiçbir şey bilmiyormuş gibi şaşkınca sorduğumda bir an için gülüşü duraksadı ancak gülümsemesi dudaklarının kenarından akmadı, "Yalan-yalan söylemeyin," demişti parmağını maskeme takıp çenemden aşağıya sıyırırken. "S-sizsiniz işte, kaç gündür emin olamıyordum ama tavşan dişinizden ele verdiniz!"

Bir an için gülmek istesem de rezil oluşumun verdiği sessizlikle, "Dişimi nereden gördünüz ki?" Diye fısıldarken bulmuştum kendimi. Hemen, "Maskeyi dişleyip duruyordu," dedi ve kaşlarını çatıp bir adım daha yaklaştı. "Yoksa kaşınıyor mu dişleriniz? Biraz-biraz bebek tavşan olabilir misiniz ki?"

Ona, bana tavşan denmesinden nefret ediyorum, demek istedim ama tam o an, bundan hoşlandığımı fark etmem yüzüme bir tokat gibi indi. "Kaşınıyor mu gerçekten de?" Diye ısrar edip kıkırdamaya devam ettiğinde, "Ben-Ben tavşan değilim." Diye onu kestirip atmış, sonra da neredeyse koşarak yanından uzaklaşmak istemiştim ama peşimden koşması beklemediğim bir şeydi.

Tekrar yanıma vardı, "Üzgünüm," demişti hızla, ellerini bileğime sararken. "Sevmediniz mi? Tamam, bir daha demem hiç. Hiç-Hiç tavşan dişiniz de yok, şaka yapmıştım sadece."

Hızlı hızlı kırpıştırdığı, gözlerinin içine girecek diye korkutan uzun kirpiklerine bakıp, fark etmeden iç çektiğimde, daha da sinirlendiğimi zannedip elini hemencecik bileğimden çekmiş ve sonra gözlerini indirip, "Ben..." demişti. "Ben, benim için geliyorsunuz sandım, yanlış anlamışım, özür dilerim ve-Ve size iyi günler."

Bir anda düşündüğü her şeyi korkusuzca söylemesi, bu utangaç tavırlarına nazaran çok daha yürekli olduğundan tekrar bir şaşkınlığa uğradığımda bir cevap istercesine suratıma bakıyordu. Tanrım, hayatımda ilk defa böyle bir şey yaşıyordum ve tam olarak ona ne söylemem gerektiğini bilmiyordum işte-Ah, her neyse. Bildiğimi okumalıydım.

"Bay Jeon," yumuşak bir sesle çıkardığım mırıltıya, hemencecik, "Hm?" Dediğinde gülmemek için alt dudağımı ısırarak bileğini kavramış ve bedenini kendime çekip, gözlerinin içine bakarak konuşmaya devam etmiştim. "Ben... Zaten sizin için geliyordum ve-Bunun ortaya çıkması beni biraz tedirgin etti çünkü bilirsiniz bu biraz... Sapıkça? Evet, Tanrım.."

"Bence-Bence hiç de değil."

"Sadece, siz nereye giderseniz ayaklarım beni oraya sürüklüyor ve... Ve sizi görmek beni mutlu ediyor-Yüzünüzü iki haftadır her gün görüyorum ve yine de hiç sıkılmıyorum."

Kim Taehyung, dudaklarını birbirine bastırıp hafifçe kafasını salladığında bileğindeki parmaklarım dirseğine dek tırmanmış, tekrar bileğine kayarken, göz kapaklarını titretmişti. "Ve tavşan dişlerim var.. Evet, öyle. Her neyse-Lütfen, lütfen bana numaranızı verir misiniz? Belki sizi bulmam öyle kolaylaşır ve işte, bunu yapmak zorunda kalmam çünkü," Derin bir nefes alıp, verdim. İlk defa böyle ciddi bir konuşma yapıyordum ve bunların hepsi, onun içindi. Onu ürkütmemek, onun huyuna gitmek içindi işte.

"Çünkü sizi, gerçekten yakından tanımak istiyorum."

***

Kim Taehyung | taekook ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin