Yağmurlu havalardan nefret ederdim. Gök gürültüsünü duymayı severdim ama yağmur yaptığım bütün makyaj ve saçımı mahvederdi. Tarih dersinde birbirilerini öldürüp tahta geçen kardeşleri dinlemekten sıkılmıştım. Ve bunu ahlaki yönden sorun görmeyenlerden. Gerçi bende elime bir katana verseler kardeşimin penisini keser ona yedirirdim. Benimki üvey olduğu için ahlaki bir sorun yoktu. Zilin çalmasıyla Jimin uyuduğu sıradan kafasını anında kaldırdı.
"Jongin ile mi yiyeceksin öğle yemeğini?" dedi Jimin sandalyesinden kalkarken.
"Evet, gelmeyecek misin?" dedim sınıfın kapısına yönelirken.
"Bay Joon ile proje görüşmem var." dedi ve yanımdan ayrıldı.
Yemekhaneye giden koridordan geçerken bana dönen bakışların farkındaydım. Yarısı benden nefret ediyordu, yarısı da bana hayranlık duyuyordu. Burası bir özel erkek lisesiydi, genelde yüksek makamdaki insanların oğullarının gidebildiği bir okul. Annem önemli bir makamda olan bir kadın değildi. Açıkça söylemek gerekirse adını dernek koydukları ve pahalı mücevherlerini gösterdiği dernek toplantılarından başka toplantıların gerçekten nasıl olduğunu bile bilmezdi. Bu okula da annemin ikinci eşi olan Park Sung-jin sayesinde gidiyordum. Gerçek babamı yaklaşık sekiz yıldır görmüyordum. Annemle ben küçükken ayrılmışlar ve Çin'e taşınmıştı. Orada yeni mutlu ailesini kurmuş ve birkaç yıldır telefonda bile konuşmamıştık. Yanlış anlaşılmasın üzgün değildim. Beni bırakıp yeni bir aile kurmuştu. Üzülmeme değmeyecek kadar değerliydim. Hayatta kimse için üzülmeye değmeyeceğini öğrenmiştim. Herkes gelip giderdi ve kırık bir kalple yaşayacak biri değildim.
Yemekhaneye girmemle Jongin beni görmüş ve sevecen gülüşüyle beni karşılamıştı. Jongin ile bir senedir ilişkimiz vardı. Belki de babam bu yüzden aramayı bile kesmişti. Benim için erkeklerden hoşlanmak bir seçim değildi. Kendimi bildim bileli kızlardan çok erkeklerle takılmak hoşuma giderdi. Kızların güzel olmadığını söylemiyorum. Çekici ve güzel kadınlar vardı ama alt tarafımı hareketlendirecek kadar ilgimi çekemiyorlardı. Annem içinse gay olmam önemsizdi. Sonunda istediği gibi mükemmel gözüktüğüm sürece bunu umursamazdı. Hatta birkaç kere gay olmama verdiği destekle derneğinde övündüğü de olmuştu. İnsanlar burada içten içe homoseksüelleri sevmez ama onlara destek vererek toplumdaki çağdaş insan modelini oynamayı severlerdi. Onlar için senin ne olduğun değil nelerine yaradığın umurlarındaydı.
"Hey" deyip bütün masaya Jonginin yanına oturdum.
Jongin saçlarıma yumuşak bir öpücük kondurup kolunu belime yerleştirdi. Her zaman insanı rahatlatan bir tutuşu olmuştu. Yaşantımda gözlerim kapalı güvenebileceğim tek kişiydi.
"Göz altların morarmış uyumadın galiba?" dedim yüzüne bakınca.
"Gece uyuyamadım yine" dedi sıkkın bir yüz ifadesiyle.
"Neden?" dedim.
"Korkudan" deyip Suho Chen'in ona katılmasıyla gülmeye başladılar.
"Ne korkusu?" deyip Jongin'e döndüm yeniden.
"Eğleniyorlar işte aptal kafalar" deyip Chen'i kolundan çimdiklemeye başladı. Meraklı bakışlarım devam edince Jongin durdu ve konuşmaya devam etti. "Babam deneme notlarımdan ara sınavlara çalışmam için baskı yapıyor" dedi çenesini eline yaslayarak.
"Benim derslerim iyidir seni çalıştırabilirim" dedim kolunu okşayarak.
"Seninle ders çalışmanın seksi olabileceğini düşünürdüm ama konu ders olunca bir alman mürebbiyesinden farkın olmuyor Baekki" dedi. Chen ve Suho arkadan kıkırdıyorlardı.
"Hiç de bile" dedim omzuna hafifçe vurup. "Ellerin üzerimdeyken dersleri anlamıyorsun" dedim.
"Öğretmen de cinsellik dersini bir mankende öğretiyor" dedi gülerek. Benim de ona katılmamla ortamda +18 muhabbetler dönmeye başlamıştı.
Chen ve Suho gay değillerdi ama erkeklerle takıldıkları zamanlar olmuştu. Chen sağlıklı bio ürünler satan bir market zincirinin varisiydi. Suhonun da plak şirketleri vardı. Süper zeki falan değillerdi ama ikisi de birçok alanda başarılıydı. Şuan aygıra benzer kahkahası olan Chen müzikte en yüksek notalara çıkabiliyordu. Suho da üç dili akıcı bir şekilde konuşabiliyordu. Jongin bu okuldaydı çünkü babası okulun sahibi ve müdürüydü. Jongin fiziksel aktiviteler de fazlasıyla iyi ve dikkat çekiciydi. Ondan etkilenme nedenlerimden biri de vücuduna değer vermesi ve dans ederken nasıl seksi gözükeceğini iyi biliyordu. Seneye iyi bir üniversiteye kabul edileceğine emindim.
Jongin, Chen ve Suho lise son bende lise üçteydim. Bu sene mezun olacaklardı. Jongin ile aramızda iki yaş vardı. Ama bir sene sınıfta kaldığı için lise dörtteydi.
Uzun aradan sonra sınıflarımıza ayrılıp günün geri kalanını Jimin ile geçirmiştim. Yapışık sevgililer gibi sürekli Jonginin dibinde olmayı sevmiyordum. Jongin'i seviyordum ama jiminle takılmak bazen daha eğlenceli olduğu gerçeğini değiştirmiyordu. Son derste Jongin beni eve bırakmayı teklif etmişti. Teklifini tabi ki de kabul edip dersin bitimiyle çantamı omzuma asıp hızla arabaların bulunduğu otoparka ilerledim. Jongin 19 yaşında olduğundan ehliyeti vardı ve birçok gün eve beni o bırakırdı. Jonginin arabasını görünce direk sağ koltuğa oturdum.
"Hızlısın" deyip Jongin arabayı çalıştırdı.
"Bekletmeyi sevmem" deyip yanağına bir öpücük kondurdum.
Jongin annesini küçükken kanserden kaybetmişti. Babası da Jongin'e bütün ilgisini vermiş ve hayatına başka bir kadın almamıştı. Yani benim babamın tam tersiydi. Annemin de pek ilgisinde olduğum söylenemez, en azından öyleymiş gibi gösteriyor.
"Bu hafta sonu bende kalmaya ne dersin?" dedim seksi olduğunu düşündüğüm bir bakışla.
"Tabi" deyip yüzüme kısa seksi bir bakış gönderdi.
Yolun gerisinde ona yeni keşfettiğim şarkıları dinleterek geçirmiştik. Ona göre beyaz kız şarkıları dinliyordum. O da esmer ten renginden dolayı kendini korelilerin zencisi falan sanıyordu. Ama kendisi en az benim kadar asyalı ve beyaz sayılıyordu.
Evin önünde yavaşlayıp durunca emniyet kemerimi çıkarıp Jongin'e doğru yaklaştım.
"Bıraktığın için teşekkürler" deyip ellerimi omzuna koydum. Bir şey demesine dudaklarımla engel oldum. Yumuşak olan öpücüğümü dilimle dudaklarını aralayıp arzulu bir hale getirdim. Jongin ellerini çoktan belime yerleştirmiş benim kadar arzulu bir şekilde öpüyordu. Jongin'in hafif inlemesi ile ondan ayrıldım.
"Yarın görüşürüz" deyip göz kırptım.
Jongin'i arabada biraz dağılmış halde bırakıp hızla eve girdim. Annemin bu saatlerde platese gittiğini bildiğimden direk odama çıktım. Yukarıdan gelen seslerle bay Park'ın eve erken geldiğini düşünüyordum ama koridorda karşılaştığım büyük bedenle hayalet görmüş gibi yerime çakılmıştım. Park Chanyeol. Babasının arsız oğlu, ne kadar hata yaparsa yapsın herkesin ilgi odağı Park Chanyeol. Ve kalbinizi ne kadar kırarsa kırsın affedeceğiniz Park Chanyeol. Yutkunarak kendimi toparladım, arkasını döndüğünde gözlerimiz direk birleşti. Ben o salaklardan değilim Park Chanyeol. Eskiden tanıdığın kişinin üstünden geçip gittiğinde onaramayacağım kalbimi yeniden yaptım. Ve içi sana olan kinle dolu.
"Kardeşimi eve bıraktığın için teşekkürler Jongin" dedi ve elindeki telefonu kapatırken gözlerini gözlerimden bir an olsun ayırmadı. Bu gözlere bütün nefretimi kusmak istiyordum. Ama bu hoşuna giderdi Chanyeol. Sana olan nefretim seni umursadığımı gösterirdi. Seni umursamamayı öğrenmiştim. Senin de aynı şekilde gerçek acıyı öğrenmen dileğiyle Park Chanyeol.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Overdose(Chanbaek)
Fanfic"20 dakika yeter mi bende kaybolmana?" dedi nefeslerinin arasında. "Dakikalar bunun için fazla uzun Chanyeol."