19: "Oynayacak bir oyun söyle, ben zarı atacağım."
●
Selamlar, ben geldim!
Arkadaşlar bu bölümü çok istediğinizi gördüm sürekli mesaj aldım panodan vs ve çok mutlu olduğum için hırslanarak bir şey yazmaya çalıştım, geçiş oldu ama bundan sonra bence her şey daha farklı olacak. Bol yorum istiyorum, umarım YORUM YAPARSINIZ EVET
sizi seviyorum, iyi okumalar ♡
Uzandığım şezlonga biraz daha yayılıp dudaklarımın arasındaki pipeti oynatırken gözlerimi diktiğim yerdeki Jeongguk, havanın sıcak olmasını umursamadığını gösterir bir şekilde ince ancak yaktığına emin olduğum beyaz gömleğinin yakalarını iyice açarak hemen çaprazımda oturuyor; beni pek de umursamadığını, yalnızca Soobin'in ısrarı üzerine yanımızda oturduğunu gösterir gibi evimizde yeni çalışmaya başlayan adamın hazırladığı çilekli limonatayı içiyordu.
Suratını buruşturmuştu, keskin ifadesini dudaklarını araladığı anda tamamen değiştiren dişlerini alt dudağına geçirdiğini görüyordum ve Soobin havuzda yüzerken ikidebir beni çağırsa da onu reddetmemin sebebinin bu görüntüyü izlemek olduğunu söyleyebilirdim. Burnu kırışınca o sahiden tatlı oluyordu, dişlerini gösterdiğinde; yanaklarını zorla sıkıştırdığımda ve dudaklarını büzdüğünde, o tatlıdan da öte oluyordu ve bunu yeni yeni fark etmem çok garipti. Önceleri Jeongguk bana yalnızca seksi gelir, hakkında başka bir şey düşünmeme gerek kalmazdı ama şimdi sürekli onu düşünüyor olmamın verdiği boş vakitle birlikte her yanını inceleme ve bir sonuca varma yetisi edinmiştim.
Anlatmam gerekirse o bir kas yığınından ziyade, güçlü ve zinde bir bedene sahipti; bembeyaz tenini nasıl oluyordu bilmiyordum ama çok güzel koruyordu, incecik beli; felaket derecede sert ve kaslı uylukları, uzun parmakları ve yetenekli bir dili vardı-Tanrım, onu her düşündüğümde konunun buraya gelmesi sahiden beni delirtecekti. Yatıyordum, kalkıyordum, yemek yiyordum; tuvalete gidiyordum, televizyon izliyordum ve hepsinde aklımda tek bir şey dönüyordu: Jeongguk'un yetenekli bir dili vardı.
Dünya dönüyordu, birçok kişi doğuyor; birçok kişi ölüyor, güneş doğuyor ve batıyordu ve tüm bunlar yaşanırken de Jeongguk'un yetenekli bir dli vardı.
Bacaklarımı kırarak gözlüğümü burnuma dek indirdikten sonra üzerine diktiğim bakışlarımı çekmeden bardağımdaki limonatanın bittiğini fark etmeden bir yudum almaya daha çalıştım ama bu pipetin garip bir ses çıkarmasına ve bardağın boş olduğunu çok net bir şekilde hatırlatmasına sebep oldu; onu bir kenara bıraktım, Jeongguk lanet olsun ki bugün saçları için çok uğraşmadan öylece bırakmış ve alnına doğru düşmesine sebep olmuştu, Tanrım, saçlarının hafif kıvırcık olduğu zamanlar benim her zaman favorimdi ve aklımdaki tek şey oyken bunun yaşanması biraz kötü olmuştu.
Pekala, Jeongguk'la seviştiğimiz günün üzerinden sadece bir hafta geçmişti.
Bu yedi günde ne yaptığımı merak ediyorsanız, inanın, hiçbir şey yapmamıştım. Tek yaptığım saydığım rutin şeylerdi, bunun dışında Soobin'in ısrarlarıyla birlikte güneş bugün sahiden yakıcı olduğu için havuza girme teklifini kabul etmiştim ve Jeongguk da çıkagelmişti işte. Aslında gelme sebebi -ki bu kesinlikle beni görmek için bir bahaneydi, emindim- babamın beni merak ederek kontrol ettirmek istemesiydi ve bana bir bakıp çıkacağını söylemişti ama elbette Soobin'in onu bırakmayacağını biliyordu, ki bırakmamıştı da zaten. O, çalan zille birlikte kapıya koşarak Jeongguk'u da almış ve sonra bizi bahçeye çıkarıp soyunmamızı emretmişti ama, Tanrım, Jeongguk için soyunmak ceketini çıkarmak falandı işte.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
into you ¤ taekook
Fanfiction'cause i'm so into you Ariana Grande-Into You'dan esinlenilmiştir. //270918