14: "Dün."
●
Selam
Sizi sevdiğimi biliyosunuz????
Muah
Jeongguk'un bana iyi geceler öpücüğü verişinin ardından geçen ikinci günün sonundaki toplantıya dek beni aramaması, toplantıya katılmaması ve tüm evraklarım onda olmasına rağmen bana ulaşmaması beni korkudan tir tir titretmiş ve hemen toplantıyı iptal ettirip evine sürmeme sebep olmuştu. Adresi zorla babamın sekreterinden almıştım; Jeongguk telefonlarımı hiçbir şekilde açmadığından, belki şirketinkini açar diye oradan da atamıştım ama hayır, açmıyordu. Sanki dünya üzerinden silinmiş gibi görünüyordu ve bu bana bir rüyadan uyandığımı zannettiriyordu.
Tanıdık yapısıyla, Jeongguk'a ait olduğunu bildiğim evin önünde, arabamı, tekerleklerine adeta işkence çektirecek şekilde durdurdum ve kapıyı hızla açıp kendimi dışarı attıktan sonra evin kapısına doğru yürümeye başladım. Ne olmuştu? Jeongguk'a ne olmuştu? O asla işleri bu şekilde bırakıp telefonlara cevap vermemezlik yapmaz ve toplantıları unutmazdı işte, ne olmuştu?
Evinin kapısına vardığım gibi parmaklarımı ziline bastırıp uzun süre boyunca öylece bekledim, zil çalıyor, çalıyor ve çalıyordu ama, sikeyim ki karşıma Jeongguk'un baş harfi bile çıkmıyordu. Zile dokunan parmaklarım uyuşmuştu, diğer elim kapının tokmağındaydı ve hızlı hızlı çalsam da açılmadığından öyle hırslanmıştım ki, yumruk yaptığım parmaklarım hızla çelik kapının yüzeyine iniyordu.
En sonunda kapının asla açılmayacağını fark ettiğim bir anda, sesli bir küfür edip son kez tekme savurdum ve ağladı ağlayacak ifademle arkamı dönüp arabama doğru ilerlemeye başladım. Bedenim titriyordu, korku beni çok fena sarmıştı ve bununla nasıl başa çıkarım; kendimi kontrol altında tutup nasıl onu ararım bilemiyordum.
Öyle hızlı yürüyordum ki, kulaklarım uğulduyordu ve Tanrı şahit, bir saniye duraksamasam; kapının açıldığını ve anahtar sesinin bariz bir şekilde yükseldiğini duyamazdım.
Fakat, Tanrı'nın işiydi işte. O an, biraz duraksamıştım olduğum yerde ve tam o an kapının kilidinden sesler yükselmeye başlamıştı, sonra hızla arkamı dönmüştüm; kapı aralanmıştı ve Jeongguk kocaman gözlerini o ufak kısımdan dışarıya dikip öylece etrafa bakınırken öyle güzel görünmüştü ki gözüme... Biraz daha araladığında bedenini görebilmiştim, tamamen. Belinden düştü düşecek gri eşofmanı; ince sweatshirtü ve dağınık saçları. Jeongguk, şişmiş gözleriyle günlerdir ağlıyor; özensiz haliyle sanki hiçbir şey umrunda değilmiş gibi görünüyordu. Belinin inceliği, heybetli bedeninin en güzel ayrıntısıydı belki de ve onu, benden daha ince gösteriyordu yan yana durduğumuzda. Omuzlarım onunkilerden daha genişti, göğsüm de öyle ama Jeongguk daha sert kaslara ve güçlü bir duruşa sahipti.
Tabii o an, yalnızca kapıya yaslanarak gözlerimin içine bakarken, pek de güçlü bir duruşa sahip görünmüyordu.
Yutkundum, defalarca kez ve evet, Jeongguk da yutkundu. Yumuşak dudakları ıslak görünüyordu, sürekli kıpırdayıp titriyor; beni deli ediyorlardı ve Jeongguk'un, damarları son derece belirgin kemikli parmakları kapı kolunu sıkıca tutarken bu halde bile seksi gösteriyordu onu. Bu çökmüşlük, bu hastalıklı bakışlarla bile.
Ayaklarım sonunda hareket edebildiğinde, hızla yanına vardığımı, ellerinin hemen omuzlarıma tutunmasıyla fark etmiştim. Beni içeri aldı, eli elime yaslandı; parmaklarımız birbirine dolandı ve arkamızdan kapıyı kapattıktan sonra, uykusuzluktan kısılmış gözlerini gözlerime dikti uzun süre. Neyi vardı ki? Neyi bu kadar kendine sorun etmiş, neyin onu bu denli yıkmasına izin vermişti? Kim onu bu kadar zedeleyebilirdi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
into you ¤ taekook
Fanfiction'cause i'm so into you Ariana Grande-Into You'dan esinlenilmiştir. //270918