17: Ben sana vurgunum.
●
Saat 04.15, muhtemelen siz bunu 13.00'a doğru okuyacaksınız. Yazı stilimde elimde olmayan bir değişiklik hissediyorum ama en kısa zamanda düzelteceğim, kötü durduğunu düşünmüyorum ama ufak tefek hata yaratabilir, görmezden geliniz lütfen..
I'm so into you deyip kaçıyorum?
Kendinize iyi bakın, iyi okumalar ♡
Şirketteki ufak toplantıya katılmak adına girdiğim odadan çıktığımda, Jeongguk, buraya neden geldiğini bilemediğim Bella'yla duvara yaslanmış konuşuyor ve elindeki karton bardağı arada bir dudaklarına yaslayıp bir yudum alıyordu.
Sinirlerim gergindi, sahiden hemen bu kadınla görüşmesine asla anlam veremiyordum. Beni strese sokuyor, canımı sıkıyordu ve neden bunu yaptığını bilmiyordum. Beni tamamen dinlemek bile istememişti, hemen aramıza bir duvar örmüş; tekrar o eski Jeongguk'a dönüşmüştü ve Tanrı aşkına, bunu söylerken bile tir tir titriyordum, Bella'yla görüşüyordu. Ona her şeyi söylemek, bana böyle davrandığı için pişman olmasını sağlamak istiyordum.
Elimdeki kahverengi, deri çantanın kulpunu sıkıca kavrayıp hızla onlara doğru yürümeye başladığımda beni fark etmedikleri için kısa bir süre öksürmek zorunda kaldım, gözlerim kısıldı; elimdeki çatayı Jeongguk'a doğru uzatıp tutması için bekledim ve koluna astığı ceketimi yüzüne bakmadan alıp giydim. Bu sırada Bella, "Merhaba, Taehyung," demişti, Tanrım, çok sinirli hissediyordum. Ona patlamak, burada ne aradığını sormak ve gitmesini söylemek istiyordum ama centilmen yönüm beni öyle çok tutuyordu ki, gülümseyerek ona dönmüş ve "Ah," diye bir ses çıkarıp elimi uzatmıştım. Parmaklarımı sıktı, gülümsedi. "Merhaba Bella, Jeongguk'u görmeye mi geldin?"
"Mesajlaştığımızda burada geçiyordum da, seni beklerken sıkılır diye görmeye geleyim dedim, evet." Griye dönen rengi ve upuzun oluşuyla göz dolduran saçlarını yavaşça çıplak omuzlarında geri ittirdiğinde kafamı yana yatırarak gülümsedim ve hiç konuşmayan Jeongguk'a dönmeden, "Bir daha bu görüşmeler şirkette olmazsa, sevinirim." demekten kendimi alıkoyamadım. Sonra çok pişman olacağımı ve bu kabalığım için gecelerce düşüneceğimi bilsem de öyle aşık ve sinirli hissediyordum ki kontrolden çıkmıştım. "Burası bizim için ciddi bir alan."
Bella gülümsedi, bozulduğuna bir işaret olduğuna emindim. Hatta öyle bir bozulmuştu ki, Jeongguk bir şey söyler diye gözlerini ona çevirmişti fakat Jeongguk elini onun beline yaslayıp "Sonra görüşürüz," dedi. "Zaten şimdi biz de çıkacağız, tamam mı?"
"Ah-tamam," Jeongguk'un boynuna sarılan kollarıyla birlikte kafamı başka bir yöne çevirip ayrılmalarını bekledim ve Bella aşağı inmeye başladığında, elim sertçe Jeongguk'un bileğini yakaladı; onu kendime çektiğim gibi etraftan herhangi birinin çıkacağını umursamamış, dişlerimi birbirine sıkıca bastırmıştım. Çenem kasılıyordu, Jeongguk hiç şaşkın değildi; sanki bunu bekliyormuşcasına gözlerini yüzümde gezdirirken "Jeongguk," dememle, hiç beklemeden "Efendim, Taehyung?" dedi. "Efendim, söyle- Ne diyeceksin, bana bir şey söyle. Beni sürekli çağırıp kaçma-Benimle oynama Taehyung, ne söyleyeceksin?"
Gözleri çok sert bakıyordu, sanki tam şu an, ona seslenmemi bekliyormuş gibi öyle hızlı konuşmuştu ki ona bakakalmıştım. Tanrı aşkına sadece gidelim diyecektim. Ama öyle bir sormuştu ki bir anda ona her şeyi anlatmak isteyen yanım alevlendi, bileğindeki parmaklarım sıkıştı ve "Hemen," dedim, dişlerimi sıka sıka. "Hemen kendini başkasının şefkatli kollarına bıraktığına inanamıyorum."
"Kimsenin şefkatli kollarına atladığım yok," Bana bir adım daha yaklaştı, kafasını eğmiş; yüzüme doğru sert bir nefes vermişti. Tam şu an, deli gibi sinirli hissediyorduk; çıldıracak gibiydik ve aramızdaki bu siktiğim iletişim kopukluğu bizi rahatsız ediyordu. en başından her şeyi anlatmalıydım, en başından ona söylemeli ve Tanrım, onun içini rahatlatmalıydım ama eğer bir çocuk olursa benden kaçar, o çocuğun benim üstüme kalmasıyla çok fazla yük hisseder diye ağzımı açamamıştım ki.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
into you ¤ taekook
Fanfiction'cause i'm so into you Ariana Grande-Into You'dan esinlenilmiştir. //270918