3: "Hak ettiğin bir evliliği yaşayamadığın için çok üzgünüm."
●
Selam
Jeongguk'un bu sessiz ve yumuşak tavrının sebebinin, aklının karışması olduğunu bilin
Ufak, miniminnacık bir bölüm ama benim için önemli
Sizi seviyorum
Her şeyi bir cümleye sığdırıp itiraf etmenin verdiği rahatlığın pek uzun sürmemesi kalbime ağır bir yük oturtuyordu.
Jeongguk tepki vermemişti. Yalnızca uzun süre sonra kafasını hafifçe salladığını, tezgahın üstünü silmeye başladığını görmüştüm. Sonra beni odasına götürmüştü ve yatağında uyumanın sorun olup olmayacağını sorduktan sonra beni o odada bırakıp salona geçmişti.
Siyah çarşaflarının arasında kaybolan bedenim, keskin kokusuyla harmalanırken, Jeongguk'a bu sırrı vermekte hata edip etmediğimi düşünmüştüm saatlerce. Biraz uyumuş, biraz düşünmüş; çokça pişman olmuş ancak sonra rahatlamıştım işte. Jeongguk her şey normal gibi davranıyordu. Rahattı, eskisi gibi yüzüne umursamaz bir ifade takınıyor ve bazen bilmiş edayla gülüp beni sinir ediyordu.
Dizimi hafif bir ritim tutturarak sallamaya başladığımda kulağımdan yükselen sese uyum sağlamaya ve kağıda karaladığım birkaç kelimeyi melodiye göre sıralamaya çalışıyordum. Parmaklarımın arasında kalem dönüp duruyordu, her zamankinden daha paspal, daha özensizdim; göz altlarım uykusuzluktan halkalarca mordu ve nedensizce yaralanıp, çatlayan; kanayan dudaklarım vardı. "Sikeyim," diye bir küfür savurup, kulaklığı çıkarıp attım ve kalemi masaya bırakmadan önce derin bir nefes almaya çalıştım.
Kafam doluydu.
Neden bir tepki vermemişti? Neden-neden hiçbir siktiğim kelime dudaklarının arasından kaçmamıştı bile ve neden bu sırra ortakmış gibi yapmamıştı?
Nasıl bu kadar kusursuzdu ve nasıl her seferinde beni deli gibi şaşırtıyordu?
Yanaklarımı şişirip bıraktım ve sonra şirketin en boğucu odasında olduğumu fark edip oradan çıktım. Kağıt avcumda buruşmuştu, kalem arka cebimdeydi, kulaklık boynumdan sarkmış durumda ve telefonum cebimdeyken nereye gideceğimi bilmez şekilde yürüyordum.
Yeni bir şeyler yapmak istiyordum, hayır hayır, yeni bir şeyler yapmaya ihtiyacım vardı.
Neden şirkette olduğumu da bilmiyordum doğrusu, belki de daha ciddi bir ortam olursa; daha işe yönelik çalışırım düşüncesi aklımda dönüp durmuştu. Yavaş yavaş, hatta ayaklarımı sürüyerek kahve makinasına yaklaştıktan sonra attığım paranın karşılığında karton bir bardakta, şekersiz bir latte almam haksızlıktı.
Kağıdı çöpe attım, büyük bir yudum aldığım latte nedeniyle hafifçe yüzümü buruşturduktan sonra umursamadan merdivenlerden yavaş yavaş inmeye başladım, o sırada tanıdık gelen birkaç yüze selam vermiştim.
Ne yapmalıydım? Eski Kim Taehyung olabilmek, bir üne sahip olmadan önce yazabildiğim kadar hızlı, çok ve güzel sözler yazabilmek için ne yapmalıydım? Eski yaşantıma dönmeli ve bu şirketi bırakıp kaçmalı, yoksa dağın tepesinde bir eve mi yerleşmeliydim? Baskıdan kaçmak için her birini yapabilirdim çünkü Tanrı aşkına, bir avuç insan müziğimi severken her şey daha kolaydı. Daha az yük vardı omuzlarımda ve daha az stresleniyordum.
Şimdi ise her şey başkaydı.
Çok fazla kişi vardı. Çok fazla kişiye olan borcum, beni sevdikleri için onlara ödemem gereken şeyler vardı. Onlara daha güzel şarkılar vermeye ihtiyacım vardı, daha yüksek notalara çıkabilmeli; daha çok dans edebilmeli ve daha kısa sürede her şeyi halledebilmeliydim. Tweetlerini okuyabilmeliydim mesela, onlarla iletişim halinde kalmaya devam etmeliydim çünkü her şeyi menajerimin başına atmak en kolay yoldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
into you ¤ taekook
Fanfiction'cause i'm so into you Ariana Grande-Into You'dan esinlenilmiştir. //270918