9

609 64 32
                                    

birbirine hasret iki dudak en sonunda kavuşmuş ve günün son ışıkları son kez bulutları aydınlatmıştı. yaptıklarının doğru mu yanlış mı olduğunu kestiremiyordu jeno. içi bir yandan bu kadar beklemesinin bir hata olduğunu söylese de diğer yanı her şeyin çok erken olduğunu ve sonunda kötü şeyler olabileceğini söylüyordu.

içinden geçen tüm sesleri susturabilmeyi denedi jeno. onları susturup anın tadını çıkarmak, beraber izledikleri güzel gün batımını daha hoş bir hale getirmenin mutluluğuna kapılmak istiyordu. hayatında bir kez olsun mutlu olmak istiyordu.

her ne kadar okulun popüler çocuğu olsa da bunun kişiliğiyle alakası olmadığının farkındaydı. hayatı hep aynı döngüde ilerlemişti. onun için tek farklılık müzikti ve az önce dudaklarını okşadığı esmer çocukta aynı farklılığı görüyordu. kendisini onun değiştirebileceğinin farkındaydı. aslında jeno da onu değiştirmek istiyor, bu çekingen çocuğa ilgi göstermek istiyordu.

donghyuck ise durum çok karışıktı. hayatında güzel anılarının yeri çok azdı ve bunda insanların payı büyüktü, güvendiği insanların. eskiden olanlar yüzünden kimseye bir güveni kalmamış adeta kendisinin üstüne görünmez bir pelerin atmıştı. bu pelerini aralayan ise ilk renjun olmuştu. ne kadar üzüntü yaşarsa yaşasın renjun onu teselli etmiş, koruyup kollamıştı.

ama şu an hissettiği şeyler tamamen farklıydı. başta herkes gibi dış görüşünden hoşlanan donghyuck'u jeno'nun aurası kandırmış, onu bir boşluğa sürüklemişti. belirsizlik içinde olması onu deli ediyordu ancak şimdi olduğu boşlukta sanki bir ışık belirmiş donghyuck'u olabildiğince kucaklıyordu.

en sonunda ayrılıp yavaşça birbirinin gözlerine bakmaya başlayan ikili birbirinin gözlerindeki parıltıyı görmüş, nazikçe yüzlerine yansıyan turuncu gün batımıyla beraber sessizce birbirlerini izliyorlardı.

donghyuck, bulundukları bu durumu çok fazla garipsese de zamanın durmasını istemiş bir kez olsun evrenin ona gülümsemesini dilemişti. ikisinden de çıt çıkmıyor, sanki gözleri beraber dans ediyordu. donghyuck içindeki kıpırtıyı dışa vurmak istese de aniden ellerini kavrayan jeno'nun elleriyle hafifçe ürpermiş ve ellerine bakmaya başlamıştı. anlaşılan o da bir şey demeyecekti, ikisi de anın tadını bozmak istemiyordu.

anın tadını bozabilecek tek kişi olan jaemin ise elindeki pizza kutularıyla onlara doğru seslenmiş ancak ikilinin az önceki kavuşma dakikalarını kaçırmıştı. donghyuck, hayatın bir kez daha ona gülümsememesine şaşırmayıp bıkkınlıkla nefes verebilmişti sadece. jeno da ondan farksızdı. elindeki güzel zamanı sessiz kalarak geçirdiği için pişmandı. gerçi içindekileri anlatabilmeye hiçbir zaman kavramı yetmezdi. kısa sürede fazla anlam ve duygu birikmişti içinde iyisi ve kötüsüyle.

ama artık daha fazla oyalanırlarsa dikkat çekeceklerini düşündüklerinden yavaşça ayaklanmış ve donghyuck'a elini tekrar uzatmıştı. bu salıncaktan her ne kadar kalkmak istemese de yavaşça jeno'nun elini tutmuş ve onun elini kavramasını izlemişti. bundan sonra ne olacağı hakkında bir fikri yoktu ancak ama güzel şeyler olması gerektiğini düşündüğünden elinden geleni yapacaktı. fedakarlık etmeyi öğrenecekti ve parmaklarını birbirine kenetlediği bu çocuğun da aynısını yapmasını istedi. uzun zaman sonra ilk kez bu duyguları uyandıran birinden darbe yemek istemezdi. aksine yaralarını sarmasını istiyordu, güvenmek istiyordu.

içeriye geçerken ellerini bırakmak zorunda kalan ikili şimdiden pizzalara saldıran arkadaşlarını o halde görmeyi beklemiyorlardı. yerdeki boş minderlere yerleşip yemeye başladıklarında sessizliklerini koruyorlardı. bu sefer odada konuşan kimse yoktu sadece çiğneme sesleri ve arada lezzetli olup sevdiklerini belirten nidalar odayı sarıyordu.

dolce, nohyuckHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin