8

667 66 91
                                    

ne kadardır dizindeki jeno ile birlikte yerde şarkı söylediğini bilmiyordu donghyuck. dizindeki jeno'ya ne olduğunu bilmiyordu sadece yarasını kapatmak istiyordu. işe de yarıyordu aslında. jeno gözleri kapalı sadece şu an ona iyi gelen tek naif sesi dinliyordu. normalde bu yaptığından pişman olurdu ancak kulağına doluşan bu güzel ses onu çeldiriyordu.

donghyuck ise okulda kimsenin olmamasının verdiği rahatlıkla şarkısını söylüyor ve dizindeki saçları okşamaya devam ediyordu. siyah saçların yumuşaklığı elini oradan çekmesine izin vermiyor, dizindekinin ise iyice mayışmasına sebebiyet veriyordu.

jeno bir kez daha pişman oldu bu eşsiz çocuğu daha önce fark edemediği için. gerçi nereden bilebilirdi ki yıllardır sessizce okulda dolaşan çocuğun bu denli üzerinde büyük bir etki bırakacağını? onu korumak, kötülüklerden uzak tutmak istiyordu. yaralarının sebebi zaten buydu. yaralarının nedeni olan çocuk şimdi onu iyileştiriyordu. bu his onun daha çok delirmesini sağlıyordu ancak o, kendisine şifa olan bu güçlü esmer çocuğun dizinde yalnızca aciz bir aşıktı.

en sonunda kafasını toparladığını düşündüğünde yavaşça doğruldu ve donghyuck'un yanına oturur pozisyona geldi.

"teşekkür ederim." fısıldayarak güçlükle söyleyebilmişti. yanındaki esmer çocuğu izlemek istiyordu ancak sadece yere bakabiliyordu.

"rica ederim." diyebilmişti donghyuck. ne demesi gerektiğini veya ne sorması gerektiğini tam olarak kestiremiyordu o yüzden yine etrafa sadece sessizlik hüküm sürdü.

"daha da geç olmadan gidelim mi?" jeno'nun yönelttiği soruyla ona dönen donghyuck, hâlâ neler olup bittiğini merak ediyordu.

"evdekilere ne söyleyeceksin?" ağzından bir laf alma umuduyla bu soruyu sormuştu ancak alamayacağını biliyordu.

"küçük bir kavga deyip geçiştireceğim, en fazla uzun bir konuşma dinlerim sonra da uyurum."

"peki bana ne olduğunu anlatmayacak mısın?" sonunda sorabilmişti yaklaşık yarım saattir içinde tuttuğu soruyu. jeno bu sefer bakışlarını zeminden yanındaki esmer çocuğa çevirdi,

"zaten seni yeterince meşgul ettim daha da geç olmadan eve gitsek iyi olacak." deyip ayaklanmıştı. yerdeki çantayı somurtmuş olan donghyuck'a uzatı ve piyanonun yanında duran gitarını koluna taktı.

yerdeki somurtkan donghyuck'a elini uzatmış kalkmasını bekliyordu. donghyuck daha fazla bekletmeten kendine uzatılan ele uzanmış ve bugün ikinci kez ellerini birleştirmişlerdi.

yol boyunca kendisinden beklenmedik şekilde çenesi düşen donghyuck'a jeno'nun kıkırtıları karışıyor, sohbet ede ede havanın da etkisiyle hafif kararmış olan boş sokakta yürüyorlardı.

jeno halinden memnundu hatta az önceki sinirli ve kaygılı halinden bir eser yoktu. akşamüstü olanları unutmuş, yanındaki esmer çocuğun heyecanla anlattığı şeye odaklanmıştı yani daha doğrusu direkt olarak donghyuck'a odaklanmıştı.

yanındaki çocuğun yüzüne çarpan hafif morumsu ışık ten rengini öne çıkarıyor, gülünce kaybolan gözlerinin yerini sıra sıra dizilmiş inci dişleri dolduruyordu. o güldükçe istemsiz olarak gülümsüyor ve sohbetine katılıyordu. üzerinde etkisi büyüktü.

yanındaki çocuğun da ondan geri kalır yanı yoktu. anlattığı anlamsız şeylere gülümseyen siyah saçlı çocuğu izliyor, güldükçe kaybolan gözlerinde o da kayboluyordu. artık emindi. bu çocukta kaybolmuş, kendisini yine onun kurtaracağını bile bile kaybolmaya devam ediyordu.

dolce, nohyuckHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin