18

416 36 57
                                    

"merhaba jeno."

"merhaba jimin..."

jeno yaşadığı anın gerçekliğini sorguluyordu. her şey anlık olarak anlamsızlaşmış ve garip gelmeye başlamıştı. jeno karşısındaki surata ifadesizce bakarak elini ondan çekmişti. jimin, gözlerinin içine bakmaya devam ederken kameraların çıkıp bir şaka olduğunu söylemesini bekledi. ancak ne kamera vardı ne de ufak bir şaka. her şey oldukça ciddi ve gerçekti.

her şey ağır çekimde gerçekleşirken jimin son bir kez bakış atıp bayan lee'nin yol göstermesiyle sofraya doğru ilerlemişti. jeno, annesine hemen döneceğini söyleyip adımlarını lavaboya yönlendirmişti. kapıyı yavaşça kapatıp sırtını yaslamış ve derin bir nefes vermişti. bulunduğu duruma anlam veremiyordu. aylarca çekişme içinde olduğu okul arkadaşıyla kim bilir kaç ay sürecek bir işte çalışması gerekecekti. sabahki mutluluğunun ardından mutluluğa dair bir hissi kalmamış aksine gecenin hızlıca geçmesini dilemişti.

daha fazla vakit geçirmeden buz gibi suyla elini buluşturmuş ve yüzüne su çarpmaya başlamıştı. çarpan her bir damla yanağından aşağıya doğru kayarken kafasındaki düşünceleri susturamıyordu. babasının kendisine zorla dayattığı iş yetmezmiş gibi dünya üzerinde en haz etmediği kişiyle ortaklık içinde bulunacak olması yüzüne çarpan su damlalarından daha sert çarpmıştı. zor da olsa hazır olduğunu düşündüğünde suyu kapamış ve yüzünü kurulamıştı, ardından kendisiyle bütünleşmiş olam gözlüğünü takmıştı. adımlarını yemek odasına yönlendirirken yalnızca gecenin hızlı geçmesini dilemişti.

sofraya ulaştığında herkes çoktan yerini almışken annesinin yanındaki boş sandalyeye oturmuş ve karşında oturan jimin'in kendi üzerinde gezen bakışlarını önemsemeden önündeki zarif kasedeki çorbaya kaşığını daldırmıştı. elinde hissettiği çorbanın sıcaklığını azaltmak için işe yaramayacağını bilse bile elindeki kaşıkla çorbayla oynamaya başlamıştı. çorbanın dumanı yükseklere çıkmaya devam ederken dumanı takip edip göz bebeklerini yukarıya doğru çıkartırken karşısındaki jimin ile göz göze gelmiş ve gözlerini kaçırmayıp sıcak çorbasından bir kaşık almıştı. sıcak çorba içini yakarak midesine doğru giderken jimin ondan gözlerini ayırmamış ve o da çorbasını yudumlamıştı.

jeno'nun bir şey yapması gerekiyordu. olduğu durumdan ve özellikle gelecekteki planlı hayatından sıyrılması gerekiyordu. jimin'in de böyle bir hayatı yaşamak istediğini düşünmüyordu. gerçi iki türlü yönü de pek umrunda değildi ancak ikisinin ortak olacak olmaları ikisinin de canını sıkabilecek bir durumdu. kendini düşüncelere daldırmışken bay park'ın sorusuyla gözlerini jimin'den ayırmış ve bay park'a dönmüştü.

"iyiyim. oldukça iyiyim bay park, siz nasılsınız?" imalı olarak ilettiği tanıtıyla ellerini masaya koymuştu.

"ben de oldukça iyiyim. üstelik oğlumun arkadaşıyla iş birliği içinde olacak olması daha iyi hissettiriyor." masadaki herkes gülümserken jeno sahte bir şekilde gülüşünü masaya sunarken belli olmayacak bir şekilde arkadaşı diye fısıldamıştı. jimin'in gözlerini üzerinde hissederken ondan tarafa bakmamaya devam etmiş ve ılımış olan çorbasına tekrar dönmüştü.

etrafa sessizlik tekrardan hakim olurken jeno bulunduğu ortamdan kaçıp kurtulmak istemişti. bu işi kabul edip çalışmaya devam ederse neredeyse her hafta bu şekilde akşam yemekleri geçirecekler ve daha bu yaşlarında iş hakkında sohbetlerde bulunacaklardı. kafasındaki kötü senaryolardan uzaklaşmaya çalışırken jeno'nun babası ortaya bir konu açıp garip sessizliği sonlandırmıştı. içten içe buna sevinirken babasının şirket hakkında konuşuyor oluşu tekrar bunalmasını sağlamıştı.

dolce, nohyuckHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin