10

572 60 61
                                    

"pekâlâ son bir kez çalıyoruz sonra dağılalım, yeterince geç oldu." jeno bir kez daha komut verdiğinde kısa sürede hazırladıkları kendi bestelerinin o gün için son provasını yapıyorlardı. çoğu kısmı ayarlamışlardı. melodi tam anlamıyla oturmuş, sadece sözleri hazır değildi. zaten yazacakları sözlere göre de bestede küçük değişiklikler yapabilirlerdi. parça onlara aitti istediklerini yapmakta özgürlükleri vardı.

sözleri hakkında hiç konuşmamış olan grup genel olarak melodiye odaklanmış ve yeni şeyler deneyip, sıradanlığın dışına çıkmak istiyordu. akılda kalan bir melodi olmuştu elbette pürüzlere sahipti ancak yarışmaya aylar varken bu pürüzleri yok edip sağlam sözleriyle güzel bir sonuç alacaklarını düşünüyorlardı.

gruptaki herkesin kendi içlerinde dostluğu olduğundan anlaşma kısmında bir sıkıntı çıkmıyor hatta senkronizasyonları açısından birbirlerini motive ediyorlardı. gerçi jeno ve donghyuck'un ilişkisi farklıydı. ikisinin karşılıklı olarak birbirlerine beslediği duygular ortaya çıkalı üç gün olmuştu ve bu üç gün belirsizlik içinde geçmişti.

grup için çalışan jeno ve aynı zamanda derslerine biraz ağırlık vermesinin farkına varan donghyuck, o geceden beri düzgünce konuşamamış, kısacık bir süreç olsa bile birbirlerine çok büyük bir özlem duymuşlardı. donghyuck'un her saniyesini beraber geçirmek istediği siyah saçlı genç şu an piyanosunun yanında, elinde kavramış olduğu gitarla sanki onu çıldırtmak istiyordu. bu kadar etkileyici olmasının donghyuck üzerinde ne gibi etkisi olduğunu bilemiyordu jeno.

en sonunda ritmi veren jisung, yorgun düşmüş grubu canlı tutabilmek için daha güçlü vurmuştu baterisindeki zillere. daha sadece besteye sahip olan gruba chenle elindeki marakasla eşlik ediyor, hafif mırıltılar çıkartarak kendince söz bulmaya çalışıyordu.

kısa sürede çalmayı bitirdiklerinde ise kendi derslerinin üzerine birde ek çalışma yapan grup iyice yorgun düşmüş ve hepsi toparlanmaya başlamıştı. bagetlerini çantasına koymayıp elinde tutmaya devam eden jisung, arkadaşlarını beklemeye başlamıştı. herkes hazırlanıp geriye sadece jeno kaldığında, biraz daha kalacağını ve sözler hakkında düşüneceğini söyleyince kimse itiraz etmemiş ve sınıftan ayrılmışlardı.

donghyuck, jeno'nun gelmemesine üzülerek arkadaşlarıyla beraber okul çıkışına adımlıyordu. onu çok özlemişti ancak gidip ne diyeceğini de bilmiyordu. her ne kadar yanında biriyle yürürken müzik dinlemekten hoşlanmasa da müzik dinlemeye ihtiyacı vardı ve yürürken dinlemeye bayılırdı.

telefonundan şarkı açmak için elini cebine attığında ise eline gelen boşluk ile kısa süreli olsa da büyük bir paniğe kapanıp hızlıca elini diğer cebine attı. sonuç yine aynıydı. boşluk. muhtemelen sınıfta unuttuğunu düşünüp geri dönmeye karar verdi. zaten okuldan fazla uzakmış sayılmazlardı.

"telefonumu okulda unutmuşum." bıkkınlıkla söylediğinde önden yürüyen jaemin arkasına dönmüştü.

"istersen seninle gelebilirim." bunu söylerken bile yüzünden yorgunluk akan jaemin'i fazla zorlamak istemiyordu donghyuck.

"hayır hayır. hiç gereği yok. geç oluyor zaten siz evinize gidin ben de telefonumu alayım."

"yarın görüşürüz o zaman hyung."

"görüşürüz!" deyip kendisine el sallayan jisung'a el sallamış ve adımlarını geldiği yöne doğru çevirmişti. her ne kadar gitmek için yorgun olsa da müzik odasında jeno'nun olduğu aklına gelince bunun güzel bir fırsat olduğunu düşünmüştü.

adımlarını hızlandırarak okulda girdiğinde etraftaki sessizlik onu birazcık ürkütmüştü. kat görevlilerinin okulda olmayınca ne kadar ürktücü olduğunun farkına varmıştı. hızla adımlarını müzik odasına doğru yöneltti ve kapıyı açtı. jeno'nun hâlâ orada olmasını diliyordu.

dolce, nohyuckHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin