11

512 50 39
                                    

donghyuck yazdığı şeyleri silip silip tekrardan yazıyor, doğru şeyi bulamadığı için deli oluyordu. okul bitince bir koşu evine gelmişti. jeno'nun ve grubunun yanında olup, onları teselli etmek isterdi ancak aklına gelen fikir daha ağır basmıştı. hemen pes edemezlerdi. onca emekle hazırladıkları şeyin bir teneffüste mahvolmasına şahit olmuşlardı ancak yarışmanın ellerinden kayıp gitmesine şahit olmayacaklardı.

donghyuck önce müdür için yazdığı dilekçeyi gözden geçiriyordu. elbet bulurlardı jimin'in yaptığını ancak yazılı dilekçenin daha çok etkili olacağına inanıyordu donghyuck. kısaca her şeyden bahsetmişti ancak bir kanıtı yoktu. kanıtı bulmasını gerektiğini aklının bir köşesine yazmış ve vakit kaybetmeden evdeki minik orgunun başına geçmişti. aklında belirli bir melodi yoktu ancak konsepti kafasında şekillenmeye başlamıştı. kesinlikle değişik bir şey yapmak istiyordu ve bunda konseptin de etkisi büyük olacaktı.

ancak sözler konusunda emin değildi. hazırladıkları parçanın tek tük sözleri vardı ve jeno bu sözleri kolayca yazmamıştı. bir bestenin üzerine söz yazmak yeterince zorken, yeni yeni oluşan besteye söz yazmak daha zorlayıcıydı. ve donghyuck'un kesinlikle yardıma ihtiyacı vardı. gruptan birilerini aramak istedi ama büyük ihtimalle hepsinden olumsuz cevap alacaktı. gruptaki herkes bu yarışma için fazla hırslıydı ve daha donghyuck aralarına katılmadan önce yarışma hakkında hayaller kurmuşlardı. donghyuck hepsinin farkındaydı ve arkadaşlarının sırf sinir bozan bir son sınıf yüzünden üzülmelerine dayanamıyordu. bu kadar kolay olmamalıydı, hayali olan bir grup gencin hevesini kolayca kırmak bu kadar kolay olmamalıydı.

ikilemde kalaraka eline telefonunu aldı. jeno ile konuşmalıydı. ama sinirli olduğunu düşündükçe onu daha çok sinirlendirme fikri hiç hoşuna gitmiyordu. belki onu rahatlatabileceğini düşünüp aramadan aceleyle evden çıkmıştı. saat çok geç sayılmazdı, ailesi daha eve gelmemiş ve güneş son ışıklarını hâlâ saklıyordu.

adımlarını hızlı tutarak kendi evine çok uzak sayılmayan jeno'nun evine gidiyordu. sokağa girdiğinde boş sokakta yürüyen siyah saçlı genci görünce rahatlamıştı. eğer evde olsaydı iki saat ne diyeceğini düşünür, evde annesi varken nasıl onunla rahat konuşacağını bilemezdi.

adımlarını biraz daha hızlandırıp üzerinde sadece beyaz tişörtü bulunan gencin ritmine yetişmeye çalıştı. en sonunda onu yakalayınca yaptığı şeye kendisi de inanamamıştı. adımlarını iyice hızlandırıp jeno'nun omzunu tutmuş ve ona arkasından sarılmıştı.

jeno başta onu saran kollarla irkilmiş, sonradan kendini sevgiyle saran kolların kime ait olduğunu anlayınca saatlerdir yüzünün bir parçası haline gelen çatık kaşları yavaş yavaş silinmiş, burukça gülümseyebilmişti. donghyuck'un elleri jeno'un karnını sararken jeno karnındaki elleri güzelce okşamış ve bir süre öyle kalmışlardı.

uzun bir sessizlik sonrasında hâlâ kollarını çekmeyen donghyuck sessizliği bozmuştu,

"özür dilerim yanına gelemediğim için." gerçekten üzgün hissediyordu donghyuck. sevgilisi büyük bir hayal kırıklığı yaşarken yanına gitmediği ve onu bulamadığı için kendine çok kızıyordu. jeno hâlâ arkası dönükken başını sağ omzuna doğru hafifçe çevirip,

"neler saçmalıyorsun, şu an yanımdasın zaten." jeno'ya bu hisler fazla geliyordu. genelde kimse ona yaklaşmaz, ondan çekinirdi. kendisi de insanlara pek yanaşmayı sevmezdi ancak kendisinin de çözmediği bir popülaritesi vardı okulda. ancak şu an sırtına bir koala gibi yapışan bu çocuğun kendisini bırakmasını istemiyor, kendini ona bırakıyordu. kendisinin de bilemediği bir şeyler olmuştu. kısa sürede tanıdığı bu çocuk kendisini hiçbir şey yapmadan etkilemişti ve jeno tamamen kendini ona bırakmıştı.

dolce, nohyuckHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin