sabah güneşinin parlak ışıkları çadırın içini yeterince aydınlatmaya yeterken jeno yüzüne çarpan nefesle uyanmış ve yavaşça göz kapaklarını aralamıştı. kollarındaki bedenin aralıklı dudaklarından yüzüne çarpan nefesler huylanmasına sebep oluyordu. gözlerini açar açmaz gördüğü pürüzsüz esmer yüz, şimdiden jeno'nun keyfini yerine getirmişti. kesinlike kusursuz olduğunu düşünerek güne başlamaksa jeno'nun kurumuş dudaklarının yukarıya kıvrılmasını sağlamıştı.
jeno, dün gece üzerine üşümemesi için geçirdiği rastgele sweati, dağılmış siyah saçları ve uykulu gözleriyle adeta bir kedi misali yanına kıvrılan esmer genci seyre dalmıştı. saatin kaç olduğu hakkında bir fikri yoktu ancak güneşin daha yeni doğduğunu tahmin ediyordu. kimsenin onları rahatsız etmesini istemiyor, bir süre sessizce kollarına kıvrılan sevgilisinin az ışıkta bile parıldayan yüzünü seyretmek istiyordu. koyu yeşil çadırlarının ardından izinsiz giren güneş ışınları her ne kadar güçsüz olsa da sevgilisinin yüzünü en güzel şekilde aydınlatmış ve güzel yüzünü iyice inceleme fırsatı sunmuştu.
üzerindeki kırışmış yeşil sweati, dağılmış kahverengi saçları, yumuşacık gözüken ve ikisinin sıcaklığıyla pembeleşmiş yanakları, kızarmış dudakları ve dudakları arasından gözüken iki inci tanesiyle beraber jeno için oldukça eşsiz duran bu beden, jeno'nun kendini kaybetmesine sebep oluyordu. donghyuck'la beraber olmak istiyor, kaybolacaklarsa bile bunu beraber yapmak istiyordu. bir şey yapmasına gerek yoktu sadece yanında aynı bu şekilde kıvrılsa yeterdi jeno için.
yeni girdiği yaşında da en büyük dileği bu olmuştu. asla birine bağlanabileceğini düşünmezdi. lise yaşantısı boyunca gerek okul gerekse ailesinin çevresi sayesinde birçok arkadaşı olmuş olsa da günün sonunda yalnız kalan hep o olmuştu. bunca kalabalığın, koşuşturmacanın arasında yalnız hissetmiş, yalnızlığını gidermek için kendini müziğe vermişti.
altıncı yaş gününde amcasının ona hediye ettiği gitar ile başlamıştı. minik bedeni için kocaman gelen gitarla öğrenmesi her ne kadar zor olsa da amcası ona elinden geldiğince yardım etmişti. amcası ile babası birbirine çok karşıt iki kardeşti. babası ülke ekonomisinin gelişmesini sağlayan oldukça başarılı ve disiplinli bir holding yöneticisiyken, amcası ülke iktidarını eleştiren bir gazeteci-yazardı. son zamanlarda yazdığı yazılar yüzünden ailesini ve çalıştığı kurumu tehlikeye atmamak adına japonya'ya gitmiş ve bu yüzden jeno onunla uzun zamandır görüşememişti.
ellerine geçen ilk fırsatta konuşmaya çalışıyorlardı. jeno için bir amcadan daha fazlasıydı, bir sırdaştı. geçirdiği okul hayatı boyunca her gününü amcasına anlatmış ve amcası da onu bir arkadaşıymış gibi büyük bir dikkatle dinlemişti. gittikten sonra ise ona bıraktığı en büyük hediye olan gitarından kopmamış, kendini ne zaman yalnız hissetse gitarına sarılmış ve kendini bulmayı başarmıştı.
bunca zaman sonra aynı hisleri kollarındaki bedende hissetmesini büyük bir şans olarak görüyordu. hayatı boyunca sahip olduklarıyla şanslı hissediyordu kendini ancak donghyuck'un kalbine dokunan yumuşak sesi, parıldayan bakışları ve içtenliğiyle jeno'yu kendine bağlamayı başarmıştı. donghyuck, jeno'nun en güzel şansıydı.
donghyuck'un eşsiz yüzüne karşı daldığı düşüncelerden kurtulmak adına derin bir nefes almış ve daha fazla dayamayarak uyanmamasını umarak elini donghyuck'un yumuşak yanağının üzerinde gezdirmişti. her ne kadar tüy kadar hafif davranmaya çalışsa da kollarındaki beden mırıldanmış ve biraz daha jeno'ya sokulmuştu. kollarına iyice yerleşmiş, bu sefer yüzü jeno'nun boynuna gömülmüştü. boynunda hissettiği minik nefeslerle dudakları kıvrılan jeno, donghyuck'un saçlarından gelen kokuyu içine çekmiş ve eline gelen saç tutamlarıyla oynamaya başlamıştı. kollarındaki bedenin arada gelen mırıldanmalarıyla jeno yeniden mayışıyor, sevgilisinden gelen güzel kokuyu içine çekiyordu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
dolce, nohyuck
Fanfiction"gözlüklü!" "..." "arkadaşım senden hoşla-" 「lee jeno 🖇 lee donghyuck started-010220 finished- for ☁️ @mybaechan 」