11.BÖLÜM: GÖZLERİMİ KAPATSAM...

87 51 93
                                    

Bölüm Şarkısı: Feride Hilal AKIN - Gözlerimi Kapatsam

Hayatım boyunca babam dışında kimseyi özlemiyeceğimi, kimseyi onun kadar sevmiyeceğimi, kimseyi onun yerine koymayacağımı sanıyordum... Peki ne zamana kadar? Ne kadar dayanabildim bu duruma? O gelene kadar... Hayatıma girene kadar... Ve beni kendine bağlayana kadar...

Sessizdik o an. Alt katta ağlayan annem ve yengem vardı fakat kuzenim Eylül hiç ağlamıyordu. Babası ölmüştü farkımdamıydı? Ben bile 2-3 kere görsem dahi yolda ağlamıştım. Ama o? Kendisine can olan, onu canından çok seven, onun için çabalayan babası için tek damla dökmemişti. Bu durum içimi kemiriyordu.

Daha fazla bu ortama dayanamazdım. Oturduğum sandalyeden kalkıp kapıya yöneldim. Yatağında sakince yatıp telefonu ile uğraşan Eylül ve yere oturmuş Bora'nın bakışları aynı anda bana yöneldi. Bora tek kaşını kaldırarak konuştu.

"Nereye?"

Kafamı çevirip mırıltıyı andıran şekilde"Hava alacağım." dedim. Bora bana bakıp ellerinden destek alarak ayağa kalkarken konuştu.

"Tamam bende geleyim."

Yatağın kenarına bıraktığı montunu giyerken ben de Eylül'e döndüm.

"Gelmek ister misin Eylül?"

Omuzlarını 'Boşver.' dercesine silkti. Üstelemeden odadan çıktım ve merdivenleri hızla indim. Arkamdan Bora geliyordu, kapının önüne gelince koridorda ki koltuğun üzerine attığım siyah montumu giydim. Bordo parmaksız eldivenlerimi elime geçirip eldivenlerimle aynı tonda olan borda atkımı boynuma doladım. Siyah botlarımı ayağıma geçirirken Bora'nın ayakkabılarına ulaşmak için arkamda duran ayakkabılığa uzandığını görüp biraz yana çekildim.

İkimizde dışarı çıkınca yüzümüze soğuk havanın attığı tokat ile sersemledik. Kanada'nın en kuzey noktasında yaşamak zordu. Hava aşırı soğuktu ve kar vardı... Fakat bundan asla şikayetçi değildim. Kar çok güzeldi. Bembeyaz ve yer yüzünün tüm o siyah, kasvetli kaldırımlarını o kadar güzel örtüyordu ki... Bazen düşünüyordum:

- Acaba kar bu siyah kaldırımları örten beyaz bir bulut mu? Yoksa onları kefenleyen bir bez mi?

Hangisiydi ki? Kaldırımlar bembeyazken ölmüşler miydi yani? Belki de bulutlara kavuşmuşlardı... Belki de yere düşen her bir kar tanesi gökyüzünü getiriyordu kaldırımlara... Ve kaldırımlar kaplanırken beyazlıkla, öldüklerinden habersizdiler belki de...

Kendi kendime düşünürken bir yandan da yürüyordum. Bora'nın varlığını bir kaç dakikalığına neredeyse unutmuştum. Kafam Uzay'da kalmıştı. Düşlüyordum...

Böyle Uzay ile el eleyiz, karlarla kaplı kaldırımlarda ayak izlerimizi bırakarak yürüyoruz... Adım attıkça ezilen kar tanelerinin sesi uluşıyor bize... Sonra iki kahve alıp kendimizi karın ortasına atıyoruz. Kahvelerimiz bitince yere uzanıp üzerimize yağan karın altında birbirimize bakıyoruz...

Düşüncesi bile o kadar güzeldi ki... Derin bir iç çektim. O an varlığını tamamen unuttuğum Bora bana döndü.

"Çok düşüncelisin, neyin var?"

Yola bakarak hafif kısık çıkan sesim ile konuştum.

"Hiç... Öyle dalmışım biraz. Önemli değil."

Pek inanmışa benzemiyordu fakat daha fazla soru sormadı. Sanırım üzerime gelmek istemiyordu. Canım çok sıkkındı. Uzay'ı orada bırakıp buraya gelmek içimi yakıyordu.

Göz ucuyla Bora'ya baktım. Yüzünü yere eğmiş, adımlarına bakarak gidiyordu. Sanki bu halim onun da canını sıkıyor gibiydi. Ona haksızlık ettiğimi düşündüm bir an. Ne de olsa buraya gelmemde hiç bir etkisi yoktu. Böyle somurtarak onun da canını daha fazla sıkmak istemedim. Utana sıkıla sordum.

MEDCEZİRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin