"
dizinin dibi çok güzel yer
ama yaşayamam ben orada
sen bahçesin ben kasırga
çiçeklerin kopar burda
yapma
"Güneş tüm parlaklığıyla gökyüzünde yükselirken Bitkibilim serasının cam tavanı güneşi olduğu gibi içeri dolduruyor ve sera çiçekleri güneş ışığıyla parlıyordu. Remus Lupin elini tavana, güneşe doğru kaldırmış bir halde güneş ışıklarının parmaklarında dolanmasını izliyor ve bu onu gülümsetiyordu. Her karanlığın sabahına güneş doğmuyor muydu? Her düğüm bir şekilde çözümlenmiyor muydu? Kafasını seranın daha dip tarafından çıkıp kendisine doğru yürüyen Sirius'a çevirdi. Sirius'un siyah saçları her zaman özenli ve yumuşak dururdu ama şimdi aralarına karışmış yeşil yapraklarla dağınık, bir savaştan çıkmış gibi gözüküyordu.
"Güneş bu kadar parlakken tüm enerjimi buraya harcadığıma inanamıyorum." dedi huysuzca ve kendisini Remus'un yanına bıraktı. Şimdi beraber geniş çimenlerin üzerinde uzanmış tavana bakıyorlardı.
"Bu kadar parlak olduğuna bakma, sonbahar güneşi aldatıcıdır." dedi Remus naif bir ses tonuyla. "Pencereden baktığında seni dışarı çağırır, " dedi ve duraksayıp kafasını Sirius'a çevirdi. Şimdi onu yan profilinden izleyebiliyordu, bir sanat eserine bakmak gibi hissettirmesi normal miydi ki? Sirius da kafasını ona çevirdiğinde göz göze geldiler, suratlarının arasında milimler vardı. "Ama." dedi tekrar Remus; "Ama dışarı çıkarsan tüm soğuğu suratına vurur, üşümeni sağlar."
Sessiz birkaç saniye, birkaç yıl gibi geçti aralarında. Çünkü suratları arasında milimler, söylenemeyen cümleler ve garip hisler vardı. William Shakespeare'in de dediği gibi; 'Zihnin neler kurduğunu, insanın yüzünden anlayacak hiçbir sanat yoktur.'
"SEVİŞMEYE BİR DAKİKA ARA VERİN, SEVERUS VE JAMES BİRBİRİNE GİRMİŞ!"
Pettigrew'in koşarak seraya gelmesiyle ikili kocaman olmuş gözlerle birden uzandıkları yerden kalktılar ve koşmaya başladılar.
---
James Potter sabah uyandığında oldukça keyifliydi aslına bakarsanız, ortak salonda Frank Longbottom ile muhabbet etmiş, Peter'ı hangi kızın peşindesin diye sorguya çekmiş ve günlük rutin olarak Lily'e "Ben de güneş nereden doğuyor diyordum, Evans'tan geliyormuş ışık." diye asılmış, kahvaltıya keyifli mırıltılarla inmişti. Her şey yolundaydı, ta ki Severus'la karşılaşana kadar.
Benden duymuş olmayın, özür dilemeye karar vermişti aslında. Gerçekten, özür dileyecek ve yoluna devam edecekti. Sonuçta daha sonra onunla uğraşmaya devam edebilirdi öyle değil mi? Ancak Severus bir şekilde sinirlerini zıplatmayı başarabiliyordu ve bu büyük bir başarıydı gerçekten.
"Senden özür dileyecek olgunlukta olmanı beklemiyordum zaten." dedi, gözleri iğrentiyle bakıyordu ve birini gözleriyle öldürme yarışması olsa açık ara birinci gelirdi. "Ama en azından biraz olsun gururun vardır diye düşünüyordum, yanılmış olmam beni şaşırtmadı."
James sinirin tüm vücudunda yükselen bir buhar gibi kafasına çıktığını hissediyordu şimdi. "Sümsükus... Amacın bu değil mi? Beni sinirlendirip daha büyük bir ceza almamı sağlamak."
James birkaç adımla Severus'a yaklaştı. "Lily'i senden çalmış olmamı yediremiyorsun, hadi kabul et."
Severus sinirli bir şekilde güldü, samimiyetten uzaktı ve bela vadediyordu. "Sence Lily'i çaldın mı? Lily'nin gerçekten aşık olduğu kişinin kim olduğunun farkında bile değilsin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
pretty please // wolfstar
Fanfiction" ateş, yakabileceği her şeyi yakana dek yanar ancak o zaman söner... " 🥀 "Lütfen dur artık." dedi Remus Lupin. Dağınık açık kumral tutamlarının arasında, pencereden gecenin ışığıyla aydınlanan yüzü yalvarmaya bir nefes alışveriş uzaklıktaydı. De...