"
birine ait olmazsın.
biriyle paylaşırsın.
kalbini, anılarını, dostluğunu, mutluluğunu, kaderini, zamanını
bir insanla beraber olmak bu demektir.
sevgi budur.
"Birkaç günlüğüne yağmaya ara veren kar tekrar ufak ufak gökyüzünden süzülmeye başladığında Sirius Black kendi evinden de çok vakit geçirdiği Potter evinde, her zaman kaldığı misafir odasının penceresinden dışarıyı izliyordu. Yatağı hiç uyumamış gibi düzenliydi. Serayı sulamak için erken kalktıkları günlerden kalma bir alışkanlıkla erkenden uyanmış ve kimseyi rahatsız etmemek için sessiz adımlarla odada dolanıp durmuş, sonradan pes edip tekrar yatağa oturarak pencereden dışarıyı izlemeye başlamıştı. Potter evine gelmesinin üzerinden çoktan bir gün geçmişti. Fleamont ve Euphemia Potter çocukları olacağına dair umutlarını tükettikleri bir dönemde James onlara mucize gibi geldiğinden olsa gerek James onlar için çok değerliydi. James'e olan düşkünlükleri, James'in en yakın arkadaşlarına da yansıyor ve Sirius ne zaman buraya gelse daha çok evine gelmiş gibi hissediyordu.
"Remus olmadan uyuyamadın mı?"
Sirius Peter'ın uyanır uyanmaz kendisine bulaşmasıyla pencere kenarına koyduğu yastığı bir an olsun duraksamadan genç adamın dağılmış sarı saçlarına doğru attı. Peter sessiz kıkırdamalarını eliyle saklamış ve Sirius'un attığı yastığa sarılarak karşısına oturmuştu. Bu sırada gün yavaştan aydınlanmaya başlamış, gecenin arkasında bıraktığı o güzel turuncu renk gökyüzünün maviliğine karışmıştı.
"Onu görmediğimde huzursuzlanıyorum." dedi usulca Sirius saniyeler sonra. Siyah saçlarını eliyle arkaya doğru taradı ve kafasını pencerenin pervazına yasladı. Gözlerini kapattığında da, gözleri açıkken de. Başka şeylerle uğraşırken de veya hiçbir şey yapmadan öylece tavanı izlediğinde de. Bir çift güzel gözlerin hayali her an oradaydı.
Açık kumral saçların ellerinin arasındayken verdiği his hala parmaklarında, avuç içlerinin karıncalanmasına neden oluyordu. Yeni yeni anlıyordu ki, önceden de tatillerde James'in evine geldiğinde kalbinde yokluğun sancılarını hisseder, ancak bunu saçma bulurdu. Kimi özlüyordu? Neden özlüyordu? Hayatı boyunca hep Remus'ı mı özlemişti? Bunca zaman sinsice bir his damarlarında dahi dolaşmış da kendisi anlayana kadar canını sızım sızım sızlatmış mıydı?
"Eminim, o da seni özlüyordur." dedi Peter anlayışla. "Elinde olursa gelirdi."
Sirius gülümsedi, bu sırada odanın kapısı tekrar açılmış ve yeni uyanmış James de onlara katılmıştı. Gözlüğü yeni uyandığı için özensiz bir şekilde takılmış ve hafiften yamuktu. Saçları her zaman olduğu gibi karmakarışık, pijamasının alt kısmı dizine kadar sıyrılmıştı.
"Remus'ı hala kaçırabiliriz, biliyorsunuz." dedi boğuk sesiyle ve kendisini arkadaşlarının yanına, yatağın üzerine bırakırken kafasını da Sirius'un kucağına yaslayarak uzandı. "Çok kolay olacaktır, ben eminim."
Peter gözlerini devirdi ve James'in dizi sıyrılmış pijamasını çekiştirdi. "Ne zaman böyle söylesen sonu cezayla bitiyor."
Sirius sırıttı ve kafasını sallayarak Peter'a hak verdi. "Sen kolay dediğinde kolay olan şey zorlaşıyor galiba Çatalak."
James birden aklına bir şey gelmiş gibi ikisinin dalga geçmesini önemsemeden doğruldu ve parlayan gözlerle Sirius'a baktı. "Regulus da beni özlemiş midir sizce?"
Eve geldiklerinden beri James hiç kardeşinden bahsetmemişti şimdiye dek ama Sirius onun içten içe düşüncelerinde hep Regulus'u tuttuğunu biliyordu. Bazen gözleri dalıyor, bazen ise saçma sapan gülmeye başlıyordu. "Seni gördüğünde hep garip davranmaya başlıyordu aslında, bunu nasıl anlamadım bilmiyorum." dedi Sirius gülerek. "Ondan beklemediğim şapşallıkları yaptığı olurdu."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
pretty please // wolfstar
Fanfiction" ateş, yakabileceği her şeyi yakana dek yanar ancak o zaman söner... " 🥀 "Lütfen dur artık." dedi Remus Lupin. Dağınık açık kumral tutamlarının arasında, pencereden gecenin ışığıyla aydınlanan yüzü yalvarmaya bir nefes alışveriş uzaklıktaydı. De...