"
bir bakış
bir gülüş yeter
yüreğimdeki kuşlar
bazen göğe doğru uçmak ister
"bölüm başı notundan merhabalar... bu kız sizi özledi... inanın hayatım o kadar yoğun ve o kadar saçma bir bunalımdayım ki...
mesleğimi bilmeyenler için yardım masası uzmanıyım yani teknik destek veriyorum ve çalıştığım firma türkiyenin en yoğun firması özel hayatımda da işler pek yolunda değil kabuğuma kapandım anlayacağınız. geçen bölümün yorumlarına dönemediğim ve sizi bu kadar beklettiğim için özür diliyorum:(
umarım bu bölümle gönlünüzü alırım güzellikler💖💞Tolstoy; "Öyle bir yaşa ki, her şeye hazırlıklı ol." demiş ancak ne yaşanırsa yaşansın bazı şeylerin her zaman her akla geldiğinde insanı şoka uğrattığı gerçeğini söylememişti. Sirius Black'e sorarsanız onu geceleri uyutmayan şey hazırlıksız yakalandığı en yakın arkadaşının itirafı değildi, ehem, yakınından bile geçmiyordu canım. Sadece uyku tutmamıştı. Bazen uyku gelmezdi işte, bir sebebe ihtiyacınız yoktu.
Pijamaları, dağınık saçları ve kızarmış gözleriyle Gryffindor ortak salonununa indiğinde James'in de koltukta oturarak yanan şömineyi izliyor olduğunu gördü. Usulca yanına oturduğunda ikili bir süre konuşmadan yan yana oturdular.
"Remus birisine aşıkmış." dedi sonra birden kendisini tutamadan. Kelimeler uzun zamandır dudaklarından dökülmeyi bekliyordu sanki. "Kalbi birisine ait ve ben kim olduğunu bilmiyorum."
James ondan beklenmeyecek bir sakinlikle en yakın arkadaşına doğru döndü ve "Seni rahatsız eden birisine aşık olması mı yoksa aşık olduğu kişinin sen olmaması mı?" diye sordu pat diye. Sirius'un artık görmesini istiyordu. Remus'a olan düşkünlüğünün en yakın arkadaşlıktan daha farklı hislerle olabileceği gerçeğini görmesini istiyordu. Tamam, belki çok zeki biri değildi ancak en yakın arkadaşları söz konusu olduğunda onları kendisinden daha iyi tanırdı.
"James, neden hep Remus'la aramda bir şey olabileceğini düşünüyorsun?" diye sordu usulca. Bunu gerçekten merak ettiğinden sormuştu amacı onu sorgulamak falan değildi. James gülümsedi ve kolunu Sirius'un omzuna sardı. "Kendine şunu sormanı istiyorum." diyerek söze başladı.
"Remus'ın başka birisiyle mutlu olması beni gerçekten de rahatsız eder mi? Çünkü dostum, eğer birini gerçekten romantik anlamda seversen bir başkasının kolunu omzuna atmasını bile istemezsin. Başka insanların ona dokunması, onu senin sevebileceğin tarzda sevmesi seni mahveder."
---
Ertesi sabah olduğunda ve tekrar seradaki çiçeklerin sulanma zamanı geldiğinde dışarıda kar tüm güzelliğiyle yağmaya ve seranın cam tavanını güzel bir beyazlığa boyamaya başlamıştı. Dışarısı oldukça soğuk olmasına rağmen seranın sıcaklığı birkaç derece düşmek dışında çok değişmemişti, büyüyle burasının hep sabit bir sıcaklığa sahip olması sağlanırdı. Remus Lupin kalın kazaklarından birinin içinde kaybolmuş, ara sıra esnemekten sulanan gözleri ve üşümüş nazik elleriyle serada dolaşıyor, bitkilerin topraklarını kontrol ederek suya ihtiyaçları varsa suluyordu. Sirius seranın diğer kısmında olmalıydı ancak o uzun Benjamin saksılarından birinin kalın gövdesine yaslanmış bir şekilde genç adamı izliyordu.
Dün gece James'le yaptığı konuşmadan sonra düşünüp durmuş, gözüne gram uyku girmemişti. Kendisine sorduğu soruların cevabı mı korkutuyordu onu? Kendisinden emin olmadan Remus'a adım atamazdı, onu sonsuza kadar kaybetmektense emin adımlarla ilerlemeyi tercih ediyordu. Son zamanlarda kadınlarla olmasının çok da keyif vermediğini fark etmişti. Aslında belki de başından beri hiçbirine romantik hisler beslememişti. Kadınlar güzel varlıklardı, zekilerdi ve tanrı biliyor ya varlıkları huzur vericiydi ancak son zamanlarda fark etmişti ki, ne kadar güzel ya da kusursuz olsunlar, başından beri onlara hiç gerçek hisler beslememişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
pretty please // wolfstar
Fanfiction" ateş, yakabileceği her şeyi yakana dek yanar ancak o zaman söner... " 🥀 "Lütfen dur artık." dedi Remus Lupin. Dağınık açık kumral tutamlarının arasında, pencereden gecenin ışığıyla aydınlanan yüzü yalvarmaya bir nefes alışveriş uzaklıktaydı. De...