"
bak tanrı yaratırken şöyle buyurmuş sana:
sevgi, senin yüzünde sonsuza dek yaşasın.
"Gryffindor ortak salonunda bir ileri bir geri yürüyen gergin genç adam, Sirius Black'ten başkası değildi. Siyah smokini, bağlamadan öylece boynuna asarak bıraktığı papyonu, arkadan bağladığı elleri ve güzelce taranmış siyah saçlarıyla ortak salonun ortasında yürüyüp duruyor ve insanlardan garip bakışlar kazanıyordu.
"Onu ilk defa takım elbiseyle görecek değilim sonuçta." dedi dakikalar süren sessizlikten sonra. "Onu defalarca çıplak bile gördüm, şimdi bunun için heyecanlanmam çok saçma."
Peter ve James gülmeye başladığında Sirius duraksayıp çatılı kaşlarıyla ikiliyi süzdü. Peter elinde tuttuğu, mutfaktan aşırdığı bal kabağı suyunu önlerinde duran ahşap sehpaya bırakırken gözlerini Sirius'un suratından ayırmadı. "Bakmak ve görmek aynı şeyler olmayabiliyor, aptal mısın?"
James de kolunu Peter'ın omzuna yasladı ve kafasıyla onayladı.
"Daha önceden balolara sarhoş olmak ve milleti kızdırmak için gidiyorduk. Bununla birlikte önceden Remus'a bakarken en yakın arkadaşını gördüğüne dair olan his daha baskındı, arkada kalan aşk duygusu gizliydi."
Peter sırıttı, "Yani, ona bakarken heyecanlanıyor olsan bile bunu anlamıyordun. Şimdi tüm hislerin ortada, kendilerini saklamıyorlar."
Sirius şaşkınca bir süre sessiz kaldı ve ikiliyi izledi. "Ne zamandan beri zeki oldunuz siz?"
İkili kıkırdamış ve oturdukları koltuktan kalkmışlardı. Peter'ın koyu bordo bir smokini vardı, James'in ise oldukça koyu bir yeşildi, gözlerini ve saçlarını iyice öne çıkartıyordu.
"Biz önden gidelim, siz çifte kumrular beraber gelirsiniz." dedi James ve sırıtarak Sirius'un omzunu pat patladı. Sirius'un buna bir itirazı yoktu, açıkçası Remus'la yalnız kalmayı tercih ederdi. Hem Remus nerede kalmıştı ki? Gerçi kütüphaneden geç geldiği için hepsinden sonra hazırlanmaya başlamıştı.
Bir iç çekti ve tam koltuğa oturacakken merdivenlerden gelen adım sesleriyle bakışlarını o tarafa doğru çevirdi.
Remus Lupin, üzerinde uzun vücuduna tam oturmuş gömleğine kadar siyah olan smokiniyle aşağı iniyor, bakışları Sirius'u bulur bulmaz dudakları güzel bir gülümsemeyle kıvrılıyordu. Açık kumral saçları her zamanki gibi dağınık değil, düzgün bir şekilde yana yatırılmış ve suratındaki yaralar iyice beyazlamış, teninin rengine karışmıştı. Buram buram lavanta kokuyor, Sirius onun önce bileklerine, bileklerinden de şakaklarına bu kokuyu sürdüğünü biliyordu. Defalarca bunu yaptığına şahit olmuştu. O bunu baş ve vücut ağrılarına ilaç olsun diye yapıyor olsa da Sirius hayatı boyunca lavanta kokusunda yaşamak istiyordu. Ağrılar olsun, olmasın.
"Çok güzelsin." diye mırıldandı istemsizce, kendisini durduramıyordu artık.
Remus'ın gülümsemesi daha da büyürken nazik parmakları Sirius'un açık bir şekilde bırakılmış papyonu aldı ve onu bağlamaya başladı. Tüm o lavanta kokusu burnunda, gözleri genç adamın gülen dudaklarında ve aklı Remus'lu düşüncelerle doluydu.
"İlk defa bu kadar özen gösteriyorum." dedi Remus papyonu bağlaması bittiğinde eliyle düzeltti ve bir adım geri çekildi. "Sabah uyandığımda yanımda olsan iyi edersin Sirius Black." dedi sonrasında geçen seneyi hatırlatan sahte bir tehditle. Sirius sırıttı, geçen sene baloda o kadar çok sarhoş olmuşlardı ki, sabah kalktıklarında hiçbiri aynı yerde değildi. Remus bahçede uzanmış, Sirius mutfakta sızmış, James Quidditch sahasında, Peter Hufflepuff yatakhanesindeydi ki oraya nasıl girdiğini de kimse anlamamıştı bu arada. Gerçi uyandıktan sonra McGonagall hepsini bir araya toplamıştı, e haliyle cezada beraberlerdi tabii ki de.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
pretty please // wolfstar
Fanfiction" ateş, yakabileceği her şeyi yakana dek yanar ancak o zaman söner... " 🥀 "Lütfen dur artık." dedi Remus Lupin. Dağınık açık kumral tutamlarının arasında, pencereden gecenin ışığıyla aydınlanan yüzü yalvarmaya bir nefes alışveriş uzaklıktaydı. De...