"
sen güldüğün zaman
şarkılar söylenir içimde
güller açar kendiliğinden
başlar gözlerimde bir renk cümbüşü
çimen yeşilinden
gök maviliğindensen güldüğün zaman
güneşler batmayı bilmez
yıldız yıldızdır gökyüzü
"Hogsmeade'de gün öğleden sonrayı bulduğunda hava biraz olsun yumuşamış, sabah soğuğu ve sert rüzgarları kırılmıştı. Remus ve Sirius günlerdir doğru düzgün konuşamamış olmanın etkisiyle konuşmaya dalmış, gülerek birbirlerine kaçamak bakışlar atıyor ve dükkanlardan yükselen neşeli kalabalığın heyecanına ortak oluyorlardı.
"Haftaya dolunay var biliyorsun." dedi Sirius elindeki kutu şakaları ve şekerlemeleri cebine doldururken. "Bağıran Baraka'da olacağız yine, ormanda hiç bilmediğin bir yerde uyanmayacaksın söz veriyorum."
Remus içten içe her seferinde onu endişelendiren konunun açılmasıyla bakışlarını kaçırdı. "Keşke bilincim yerinde olsa en azından. Gece neler olduğunu hatırlasam da boşluk hissiyle uyanmasam istiyorum sadece."
"Bu yüzden ben orada olacağım ya." dedi Sirius gülerek. Sonra bir an pot kırmış gibi öksürdü ve "Yani biz orada seninle olacağız." diye devam etti. Gözleri haylaz ama anlayışlıydı.
"Sana neler olduğunu anlatmak için gece boyu seninle ayakta olacağız."
Her dolunay zamanı ormanda özgürce dolaşır, gece bitmeye yakınken Bağıran Baraka'ya geçerlerdi. Gecenin nerede başladığından çok nerede bittiği önemliydi. Remus yalnız olduğu zamanlarda sabahları bilmediği yerlerde çıplak bir şekilde uyanır, okula dönmek zorlaşırdı. En yakın arkadaşları Animagus olduğundan beri onun için her şey daha güven verici olmaya başlamıştı.
"Tomes and Scrolls!" dedi Remus heyecanla, sonunda saatlerdir gelmeyi iple çektiği dükkanın önüne gelince. Bir bakıma da bu konuşmaya devam etmek istemeyecek kadar hassas hissediyordu o yüzden konunun başka yere kayması işine gelirdi haliyle.
Tomes and Scrolls'un girişinde iki büyük camdan penceresi bulunurdu, panjurları koyu yeşildi. Kapısı dar ve ahşaptı ancak içeriye girdiğinizde kitaplar başınızı döndürecek kadar fazlaydı. Dışarıdan küçük bir yer gibi görünürdü sadece. Remus her seferinde kapıdan içeriye girer girmez burnuna dolan o kitap kokusunun verdiği hisse bayılırdı.
"Buraya gelmek için heyecanlanman beni şaşırttı." dedi raflar arasında dolanmaya başladıklarında. "Sen değil miydin zamanını burada geçirmektense boş boş sokakta dikilerek geçirmeyi tercih edeceğini söyleyen?"
Sirius cevap vermeyince Remus merakla arkasını dönmüş, siyah saçlı olanın raflardan birine yaslanarak gözlerini kapadığını görmüştü. Sanki kısa bir şekerleme yapar gibiydi, bu Remus'ın gözlerini devirmesine sebep oldu. Elindeki ince parşömeni Sirius'un omzuna geçirirken oldukça keyifli duruyordu. Sirius sıçramış, uykulu gözlerle etrafına bakınmıştı.
"Burası uykumu getiriyor Rem. Sen aradıklarını bulana kadar öylece uyusam olmaz mı?"
Remus gülümsemiş, anlayışla kafasını sallamış, "Siz iflah olmazsınız Bay Black." diye mırıldanmıştı. Suratı bu kitap dükkanının loş ışığında o kadar güzel duruyordu ki, Sirius bir an bakakaldı. Sanki senelerdir bu yüzü sabah akşam görmemiş gibi, sanki ilk defa bu denli etkisinde kalmış gibi saniyelik bir bocalama yaşamış olması onu da şaşırtıyordu. Gerçi bu kontrol edebileceği bir his değildi. Remus onu bırakıp kitaplara ilgisini yönelttiğinde bile onu izlemeye devam etti. Dışarının gri gökyüzü altındaki renksiz havasına rağmen, suratının gaz lambalarının ve mumların loş ışığında nasıl da huzurlu olduğunu, açık kumral saçlarının rüzgar sayesinde dağınık bir şekilde gözlerine uzanmasını, nazik ellerinin bir kitabı veya bir parşömeni kavrarken ne kadar da naif durduğunu izledi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
pretty please // wolfstar
Fanfiction" ateş, yakabileceği her şeyi yakana dek yanar ancak o zaman söner... " 🥀 "Lütfen dur artık." dedi Remus Lupin. Dağınık açık kumral tutamlarının arasında, pencereden gecenin ışığıyla aydınlanan yüzü yalvarmaya bir nefes alışveriş uzaklıktaydı. De...