*Ne olur bir kez de olsa beni sev.
Bak, ben hala burdayım.Gece saat 4.58.
Aslında gece demeye de dilim varmıyor bu saatten sonra. Uykusuz geçen bir gecenin ardından gözüm dolabımın üzerindeki siyah kutuya ilişti. Nedensizce kalkıp almak istedim. Ve aldım da. Kucağımda kutuyla beraber dolaba yaslanarak yere çöktüm. Bir ağarlık çökmüştü üstüme. Belki de kutunun kendi ağarlığıdır. Bu kutu, benden bile ağır...
Kapağındaki altın sarısı yıldız uzun zamandır ellemediğim için tozluydu. Derin bir nefes alıp üstündeki tozları üfledim. Yıldız daha da belirginleşince parmaklarımı kenarlarında gezdirdim. Kutuyu açtığımda karşıma siyah bir defter ve bir sürü zarf çıktı. Çoktan beri okumamıştım bunları. Hatta bağzılarını unutmuştum. Yazmayalı da uzun zaman oluyordu zaten.
Elime bir zarf aldım. Bunu hatırlıyordum. Rüzgara yazdığım bir mektuptu. Ya da yazdığım mektuplardan biriydi. Çünkü bundam öncesinde ve sonrasında da bir çok mektup yazmıştım Rüzgar'a. Yaklaşık bir buçuk iki senelikti bu mektuplar. Ama tam olarak neler yazdığımı hatırlamıyordum. Okumaya başladım.
"ilk kez, 10 ekimde gördüm onu.Sabah 10.36 civarlarıydı. Üstünde siyah kapşonlusu içinde siyah düz tişörtü vardı. Bilemezdim o an bende böyle yaralar açacağını. Bilemezdim beni yakan ateş olacağını ve aynı zamanda da söndürebilecek tek şeyin de onun nefesi olabileceğini. Ah, içime öyle dem vurdu ki kahvenin en acı gözleri. Kahverengi yakar mı demeyin. Öyle bir yaktı ki gönlümün ucunu. gördüğüm an onu benimde bir kalbimin olduğunu hatırladım. Kan pompalamaktan başka bir şey yapmaya başladı. Güneş gibi doğdu hayatıma. Sanki yaklaşsam menekşe kokacakmış gibiydi. Sanki yıllardır beraber yaşadığım bir parçammış gibiydi. Ben seçtim onu. Aşkı tatmak istiyordum. Aşkı geçtim, onu tatmak istiyordum. Yaşadığımı hissettiren bir şeyler istiyordum. O çıktı karşıma. Bir yıl olacak önümüzdeki ay. Ve ben ilk günkü gibi değil, hergün daha da şiddetlenerek seviyorum onu. Ne ondan gidebildim, ne de ona gidebildim. arafta kaldım. Arafım oldu benim. Gökyüzü ve denizin arasında sıkışıp kaldım. Geçemiyorum ondan. Kara sevdalı diyorlar. Ama bu aşksa eğer, bu aşk yalnızca ona değerdi. O beni yavaş yavaş yok ediyordu. Onun elinde ölüm bile güzeldi. İçimdeki sevgiyi nasıl bu değersiz satırlara sığdırabilirim bilmiyorum. Onu öyle çok, öyle dolu sevdim ki kendi ellerimle ellere teslim ettim. Mektuplar yazdım, şiirler yazdım. Hiç haberi olmadı. Koskoca bir yıl içinde elimde kocaman bir sıfır var. İçim acıyor içim. Unutmak kolay değil.
Kendimden nefret ettim. Ondan nefret ettim. Onu sevmekten nefret ettim. Ben onun için yaşarken onun umrunda bile olmamasından nefret ettim. Tırnağı bile olamadım onun. Kesip atacağı tırnağı bile olamadım. 19 kasım doğum günü. Ben onu bu kadar çok severken doğum gününü bile kutlayamayacak olmamdan nefret ettim. Onu sevmeyenlerden nefret ettim. Onu üzen şeyler onu değil de beni üzsün istedim. O üzülmesin hep mutlu olsun istedim. Benimle mutsuz olabilirdi ama mutsuz olmayı da sevebilirdi. Olsun dedim, benle olmasa da başkasıyla mutlu olsun dedim. Onun mutluluğu ile mutlu olurum dedim. O ise bana kesip attığı tırnağı kadar bile değer vermiyor. Ah ahh seni hala öyle dolu ve öyle çok seviyorum ki kalbimin kovulmuş meleği. Sen bana bir gece gelsen ve bir daha güneş hiç doğmasa Rüzgar.
Ne olur bir kez de olsa beni sev, bak ben hala burdayım."
Bana kendimi tuhaf hissettiren mektubu derin bir nefes vererek yerine koydum. Evet, uzun bir süre ağır platoniktim. Karşısına çıkacak cesaretim yoktu. Ama şimdi burdayım. Onu sevdiğimi durmadan söyleyebiliyorum.
Ona dokunabiliyorum.
Bu kutuda daha bir çok mektup vardı. Hatta sırf onun için tuttuğum bir günlük bile vardı. Şimdilik daha fazla okuyamayacağım. Rüzgar'a bir günden beri yazmadım. Bazı işlerimi halletmem gerekiyordu. Fakat sadece 3 hafta kaldı. Bu düşünce başımdan ayak ucuma kadar bir titreme getirirken çöktüğüm yerden kalkıp siyah kutuyu dolabın üzerine geri koydum. Yatağımın üzerine otururken telefonu alıp Rüzgar'a mesaj attım.
Çoban Yıldızı: seni bir yere götürmek istiyorum.
Çoban Yıldızı: benimle tekrardan koşar mısın?
Mektup nasıldı?
Ve diğer mektupları size ara ara yazmamı ister misiniz?
Lütfen sorulara cevap verin ve ben de ona göre davranayım.
Şimdilik,
Kendinize iyi bakın ya da bakmayın bu kimsenin umrunda değil bunu da unutmayın.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
anlamlar katmayın
Jugendliteraturanlamların anlamını yitirdiği bu öyküde, kendinize anlamlar çıkarmanız dileği ile, *Hikayeden etkilenebilme olasılığınız vardır. *Not : Bu hikayede fiziksel bir özellik belirtilmemeye çalışılmıştır. Bu karakterler sizin hayal gücünüzün sınırlarına...