*Aşkını bile kurallara göre yaşayacaksan, sevmenin ne anlamı kalır ki şimdi?
Not: Medyadaki şarkıyı ben belirtince dinlerseniz çok hoş olur.
"Aşk, ne güzel şey." yukarlardan gelen tanıdık bir sesle arkamı dönüp kafamı hafif yukarı doğru çevirdim. Rasim amcayı her zaman yaptığı gibi evinin penceresinden, bana seslenirken görmemle gülümsedim. Rasim amca oldukça yaşlı fakat beni bile gömebilecek dinçlikte olup, herkesten nefret eden bir savaş gazisiydi. Fakat ben Rasim amcayı severdim. Diğer insanlar gibi yapmacık biri değildi. Diğer insanlara göre benden daha az nefret ettiğine inanırdım."Öyle be Rasim amca. Çok güzel şey." diyerek bağırdım ona karşılık. Elindeki bastonu pencereden bana doğru sallayarak, "Ben sağır mıyım ne bağırıyorsun ha?" dedi hiddetle. Gülerek, "Pardon." dedim. Bunun üzerine Rasim amca burun kıvırarak bastonunu içeri soktu. "Aşkına sahip çık. Aşkta düşünme kızım. Düşünürsen kaybedersin." Ne kadar doğruydu söyledikleri. Aşkta düşünmezsin, sadece anı yaşarsın. Sözlerine devam etti Rasim amca, "Üzüleceğini bile bile sevmektir aşk. O çocuk senin için doğru kişi mi bilemem ama, aşk doğru kişilerle orantılıda değildir zaten. Yanlış insanlara da aşık olmalı insan. Bugüne kadar birçok şair, birçok yazar tanımladı aşkı boyumuzdan uzun yazılarla. Başkasının aşkına göre yaşama kızım. Aşkın zaten belli bir tanımı da yoktur. Mesela sevdiğine, papatyam diyorsan, papatyadır senin için aşkın anlamı. Aşkın anlamını öyle boyundan büyük edebi kelimelerle tanımlamana da gerek yoktur. Belki de en saçma iki kelime senin içini ısıtan o aşkın anlamıdır. İnsanlar bayılıyor her şeye anlam katmaya. Ama unutuyorlar, anlam aranmamalı bazı şeylerde. Bazı şeyler, belirli anlamlara sığmaz çünkü. Anlamların dışına çık kızım. Ve sadece şunu düşün..." dedi ve derin bir nefes aldı.
" Senin için aşk nedir? " dedi ve konuşmasını tamamladı Rasim amca.
" Benim için aşk, Rüzgar Rasim amca. Ve ben kaptırdım bir kasırgaya kendimi. Nereye giderim, sonum ne olur bilmem ama, bu Rüzgar hiç bitmesin. Nereye sürüklerse beni her zaman orda olacağım." Naif bir gülümseme takındı suratına Rasim amca. "O zaman, Rüzgar'ını kaybetme kızım. Bırak essin yel gibi de seni ona götürsün." dedi. Yüzümde duygu yoğunluğundan tuhaf bir gülümseme ile, "İyi geceler Rasim amca." dedim ve kapıya anahtarımı sokarak apartmana girdim. Evin kapısını da açınca anahtarı bir köşeye fırlatıp üzerimdeki ceketi çıkararak bir sandalyenin üzerine koydum. Odama gidip yatağıma uzandım. Ve sisli zihnimi düşüncelere teslim ettim.
Sonumuz ne olacaktı bilmiyordum. Ve ilk defa bir bilinmemezlik beni rahatsız etmiyordu. Hiç aklımdan çıkmayan Rüzgar'ın suratı gözlerimi kapayınca belirdi karşımda.
Nasıl bir adam bu, bütün benliğimi ele geçirmiş. Kalbimde değildi. O bendeydi. Bütün benliğimdeydi. Kalbim, benliğime oranla küçücük kalıyor bende. Ve Rüzgar kalbime sığamayacak kadar da büyüktü. Onu kalbime sıkıştırmak haksızlık olacağından bende ona tüm benliğimi açtım. En çıplak halimi görmüştü belki de oralarda. Ve bu çıplaklığın görünüşle hiçbir alakası yoktu. Hissetmekle alakalıydı bazı çıplaklıklar. Ve bazı çıplaklıklar, ayıp değildi.
Dünyada milyarlarca erkek var. Hatta bağzıları Rüzgar'dan daha yakışıklı, daha anlayışlı, daha iyi belki de daha kibar. Ama ben, her kusuru ve her yanlışı ona özel olan, her yanlışının ve kararının ya da her hatasının ona yakıştığı, her kusuruyla benim gözümde kusursuz olan Rüzgar'ı seviyorum. Ve dünyaya bir daha değil, binlerce kez daha gelsem, her çizgisini, her kusurunu ezbere bildiğim o adamı seçerdim. Belki de ben Rüzgar'ı sevmek için doğmuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
anlamlar katmayın
Teen Fictionanlamların anlamını yitirdiği bu öyküde, kendinize anlamlar çıkarmanız dileği ile, *Hikayeden etkilenebilme olasılığınız vardır. *Not : Bu hikayede fiziksel bir özellik belirtilmemeye çalışılmıştır. Bu karakterler sizin hayal gücünüzün sınırlarına...